top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara

Boşlukta salınmak

Nagihan Kahraman, yazar ve şair Ali Özgür Özkarcı'nın yeni kitabı Kopukluklar üzerine yazdı: "Tek bir öykü var ama Sinan'ın hayatının farklı zamanlarına ve yaşadıklarına dair bambaşka öyküler çıkabilecekmiş gibi her an."


Yazar ve şair Ali Özgür Özkarcı'yı hem kitapları hem de yayıncılık dünyasından tanıyoruz; katkıda bulunduğu işler arasında çok sayıda dergi ve yayınevi var. Yom Sanat, 160. Kilometre, Raskol'un Baltası, Duvar Dergisi ve Edebi Şeyler bunlardan bazıları. Ayrıca kendisinin şiir ve eleştiri türlerinde kaleme aldığı eserleri ile kazandığı ödüller de mevcut. Bunlar, 2002 yılındaki Yaşar Nabi Nayır Gençlik Şiir Ödülü ve 2019'daki Mehmet H. Doğan Eleştiri Ödülü. 1979 doğumlu yazarın 2019 yılına gelene kadar öykü kitabına rastlamıyoruz. İlk öykü kitabı, Dört Köşeli Kambur. Bu kitap aynı zamanda Türkiye Üçlemesi II olarak biliniyor. -İlki Bitik Ülke Son Atı adlı şiir kitabıydı.- Bu kitapta okuması duygusal açıdan oldukça zor dört öykü bulunuyor. Bu yazıya konu olan ikinci öykü kitabı ise öncekinden farklı olarak tek bir uzun öyküden ibaret.



Kopukluklar, Sinan'ın öyküsü. Sinan İçten'in. İşinden atılmış, evliliği bitmiş, daha sonra hayatına giren sevgilisinden de ayrılmış ve en sonunda da yazdığı roman taslağı kaybolmuş biri. Ne yapacağını bilmez hâlde şimdisi ve geçmişi etrafında dolanıyor öylece. Sinan İçten, öykünün başından sonuna kadar boşlukta salınıyor gibi adeta. Bu ad-soyadın seçiminde isim sembolizasyonuna gidildiğini çok geçmeden anlıyoruz. Öyküyü baştan sona kendisinin ağzından dinliyoruz ancak kronolojik bir sırayla okumuyoruz olanları. Evliliğini, sonrasını, işten ayrılışını, ailesini, çocukluğunu ve yazdığı romanı zihnimizde biz kendimiz tamamlıyoruz.


Öykünün de adına yaraşır şekilde çoğu şey kopuk hâlde, tıpkı gerçek hayatta yaşananlar ve bunların zihnimizdeki akışı gibi. Kitap aslında temelde tek bir olay -roman taslağının kayboluşu- ve Sinan'ın geçmişte yaşadıkları üzerinden ilerliyor. Bunları aktarırken de kısa kısa bölümlere ayırmayı tercih etmiş yazar. Otuz iki bölümün bazıları olay odaklıyken bazıları iç konuşma şeklinde ve şiirsel cümlelerden ibaret. Yazar burada şair kimliğini de ustaca kullanmış, bazı cümleler tekrar tekrar okunası. Ayrıca yer yer esprili hatta iğneleyici de bir dili var. Sosyolojik tespitlerde bulunuyor bol bol, elbette Sinan'ın gözünden.


"Kestanecinin kalçasıyla bacakları arasındaki mesafe kısa, gövde uzun, kafa büyük, alın geniş, ayrıca bacaklar parantez. Tarım toplumundan gelen insanlarda sık görülen özelliklerden, kısa ve parantez bacaklar. Yüzyıllardır tarlada çalışmanın, eğilip iş yapmanın genetik mirası."(s.28)

Ya da "Esenyurt insanlar eceli gelmeden ölsün diye kurulmuş bir semt âdeta," diyor örneğin.


"Ölen kadının annesi yalvar yakar 'Kızımın Azrail gibi başındaydı,' diye demeç vermiş. Balkondan atladığı iddia edilen kadın, dolayısıyla kaza süsü verilen bir cinayet. Hep aynı kepazelik."(s.61)

Bunların dışında Sinan'ın hayatı da öykü gibi başlı başına kopuk. İşinden kopmuş, hayatına giren kadınlardan kopmuş ve hatta ailesinden bile... Yazdığı roman da kayboldu mu yoksa çalındı mı, ondan bile tam olarak emin değil. Bu da kitabın sonunda karşımıza çıkacak başka zihinsel bir kopma noktası oluşturuyor.


Değinmem gereken başka bir nokta da yazarın içerikle paralel giden üslûbu. Metni anlatış şekli ve karakterin zihnindeki sıçrayışlar birbiriyle uyum içinde. Tek bir öykü var ama Sinan'ın hayatının farklı zamanlarına ve yaşadıklarına dair bambaşka öyküler çıkabilecekmiş gibi her an. Bir de elbette Sinan ile yazarın bir yerde birleşiyor olması hayli dikkat çekici. Bir andan sonra Sinan'ın yeniden yazamayacağı fakat giriş cümlesi ve genel hatlarıyla içeriğini hatırladığı romanını anlatmasından aslında bahsettiği kitabın okuduğumuz kitap olduğunu anlıyoruz. Bunun gibi başka oyunlar da bekliyor okuru eserde. Romanına dair anlattığı oyunları yazarın da bizimle oynadığını görüyoruz böylece. Bu da öyküye derinlik ve hareketlilik katıyor. Ve elbette Yusuf Atılgan severleri memnun edecek detaylar var romanda. Anayurt Oteli ile Aylak Adam ve bunlardan başka eserlere de gönderme yapıldığını fark ediyoruz öyküde ilerledikçe. Bu eserlerin seçilmesi tesadüf değil elbette. Varoluşsal açıdan Zebercet ve C. ile Sinan arasında bağ kuruluyor. Yusuf abi diye seslenilen mektupvarî bölümler de Atılgan'a doğrudan iç dökme şeklinde ve bu sefer de onunla bir özdeşlik kurulduğu görülüyor. Özkarcı'nın bu üslûbu ve katmanlı öyküsünü sadece 69 sayfada gerçekleştirmesi ise dilsel açıdan şüphesiz büyük yetenek. Eğer Ali Özgür Özkarcı ile henüz tanışmadıysanız bir yerden başlamalısınız hemen ve Kopukluklar bunun için güzel bir fırsat. İyi okumalar.

KOPUKLUKLAR

Ali Özgür Özkarcı

İthaki Yayınları, 2022

72 s.


bottom of page