"Her daim savaş çıkarmaya hazırdır onlar"
Nagihan Kahraman, Bora Chung'un vurucu ortak bir tema etrafında dönen öykülerinin olduğu kitabı Lanetli Tavşan üzerine yazdı: "Eğilmek istediği meselelere rahatsız edici şekilde değinen, okuru konfor alanından çıkarıp o konu üzerine düşünmeye zorlayan bir yazar Chung."
Koreli yazar Bora Chung'un geçtiğimiz günlerde İthaki Yayınları etiketiyle raflarda yerini alan kitabı Lanetli Tavşan'dan bahsedeceğim bu yazımda. 2022 yılında Uluslararası Booker Ödülü'ne aday gösterilen bu kitabın çevirisi Korece aslından, Sevda Kul tarafından yapılmış. Bora Chung'u Türkçede yeni duymuş olsak da aslında üç roman ve üç öykü derlemesi bulunuyor. Rusça ve Doğu Avrupa üzerine yüksek lisans ve Slav edebiyatı üzerine de doktor eğitimi alan yazar hâlen Rus dili ve edebiyatı ve bilim kurgu dersleri vermekte ve Rusça ile Lehçeden modern edebiyat eserlerini Koreceye çevirmektedir.

Toplam on öyküden oluşan eser, adını da aldığı "Lanetli Tavşan" ile başlıyor. Hikayenin anlatıcısının dedesi tarafından yapılan tavşan formundaki bir masa lambasını merkeze alan bu öyküde çok sevimli görünmesine rağmen lanet dağıtan bir lambanın elden ele sürüklenişini ve insanların başına neler geldiğini okuyoruz. Salt kötülük amaçlı bir lanetleme değil bahsedilen. Bunu öykü ilerledikçe anlıyoruz zaten. Boş yere lanetli eşya üretenlerin, başkalarının başına haksız şekilde kötülük getirenlerin cezasız kalmayacağının ufak çaplı bir açıklaması da yapılıyor şu kısımda:
“Bir Japon atasözü der ki, ‘Birine lanet etmeden önce iki mezar kaz.’ Yani başkalarını lanetlerseniz sonunda mezara giren diğer kişi siz olursunuz.” (s.24)
Bu tür öç alma aracı olarak kullanılan lanet nesneleri bu öyküden sonra da devam ediyor. Bu bazen klozetten çıkan bir kafa, bazen bir robot bazen de bir ev olarak çıkıyor karşımıza.
Öykülerdeki bütün ana karakterler hep yalnız ve bu yalnızlığı sonuna kadar yaşıyorlar. Genellikle yan karakterler olarak görülen lanetlenmiş nesneler ise hep bir haksızlığın, adaletsizliğin ikamesi olarak çıkıyor karşımıza. Örneğin "Evim Güzel Evim" adlı öyküde yapılanların bir intikamı olarak ayağa dolanan bir apartman var. Bir nesne değil fakat lanetlenmenin somut hâllerinden bir diğeri adeta. "Kapan"da ya da "Yara İzleri"nde de durumun hep böyle olduğunu görüyoruz. Yalnızlar ve genellikle kadınlar bu öykülerin odağında. "Kafa"da örneğin klozetten "Anne!" diye seslenen bir kafayla karşılaşıyoruz, sonrasında o kafa adeta musallat olmuş gibi peşini bırakmıyor karakterin ve ürkütücü bir sonla bitiyor. Bu öykünün kadınlık, beden algısı ya da yaşlanma üzerinden okunmaya da çok müsait olduğunu söyleyebiliriz bir yandan. Kadınlık hâllerinden bahseden bir diğer öykü de çok çarpıcı ve bir yandan da korkutucu olan "Bedenleşme". Regl döngüsünü düzenlemek amacıyla kullandığı doğum kontrol hapları sebebiyle cinsel ilişkiye girmediği hâlde hamile kalan bir kadın söz konusu bu öyküde. Bebeği doğmadan önce ona bir baba bulmak zorunda kalan kadının ailesi ve çevresindekilerin bu durumu geleneksel yollarla çözmeye çalışması bir yandan iç karartırken bir yandan da Kore kültürüne bazı yönlerden yakın olduğumuzu düşündürttü.
