Medeniyetin isimsizleri
- Burcu Karakoç
- 1 saat önce
- 3 dakikada okunur
Burcu Karakoç, İsmail Gezgin'in Ötekilerin Arkeolojisi adlı kitabı odağında yazdı: "Kitabın başından sonuna insanlığın var oluşundan itibaren en büyük ötekinin kadın olduğu vurgusunu görüyoruz. Kölelikten fahişeliğe annelikten dadılığa evin içindeki görevlerinden sosyal alanlardaki konumuna kadar kadın; iktidarların erkek gücüyle biçimlendirdiği alan içinde ve o alan ölçüsünde yaşıyor."

Antik bir kenti gezerken ya da ünlü bir tarihi yapıyı incelerken karşısında duran sanattan, orada oluşan görkemli havadan fazlasıyla etkileniyor insan. Dünyanın birçok yerinde her biri ince işçiliğin ürünü olan binalar, insan boyunu katbekat aşan mermer sütunlar, yapı içlerine oturtulmuş heykeller, taş kemerler ve sayısız antik kalıntı göreni heyecanlandırıyor, şaşırtıyor, hayran bırakıyor. Bu eserlere bakarken odaklandığımız noktalar çoğunlukla oradaki estetik bakış, dönemin teknolojisi ve inşaat bilgisiyle mimari anlayışlarıdır. Ardındaki emeği, yapılış sürecindeki güçlüğü de düşünmüyor değiliz elbette. Fakat bu düşünce o anki estetiğin, görkemin ve gücün insan üzerindeki hâkimiyetinin arkasında kalabiliyor. İktidarların öne çıkan varlıkları; kentleri kuran, köprüleri inşa eden, mermeri yontan, taşı işleyen beden ve kafa gücünü geri plana atıyor. Biz de bir noktada onların ortağı oluyoruz sanırım.
İsmail Gezgin, tam da bundan söz ediyor Ötekilerin Arkeolojisi’nde. Mart 2024’te yayımlanan kitabında medeniyeti inşa eden, toplumsal işleyişin ve “düzenin” devamlılığını sağlayan emeğin görünmezliğini, o ihtişamın ardındaki işçilerin kötülükten hatta zulümden ibaret yaşamlarını anlatıyor. Antik Çağ’da öteki olan, sömürülen, kendi yaşamı üzerinde hak sahibi olamayan, hayat koşullarının bir başkası tarafından belirlendiği ve bu koşulların insani olmadığı kişilerin hikâyesini… Köleler, çocuklar, tarım işçileri, mutfak çalışanları, fahişeler, inşaat ustaları, bahçıvanlar, müzisyenler, madenciler, fırıncılar… Yani sarayların, anıtların, hükümdarların arkasında kalan fakat onları var eden, her türlü ihtiyaçlarını karşılayan sayısız emekçi… Sözünü ettiğim çalışanların yanı sıra burada sayamadığım fakat kitapta alt başlık olarak verilen birçok meslek grubunda ve o dönem için “iş alanı”nda çalışan, mesai harcayan, ömür tüketen, yaşamını ortaya koyan insanların da trajik yaşamlarına tanık oluyoruz.
Gezgin; tarihin isimsizlerini, uygarlığın ötekilerini anlatırken insanın tarımla farklılaşan hikâyesini, o dönemki yaşam koşullarının sınıflı toplum yapısının oluşumuyla ilişkisini, bu sınıfsal yapının dini, mitolojik, siyasi ve sosyolojik kaynaklarını da ortaya koyuyor. Farklı uluslara ait mitik anlatılardan, ünlü isimlerden, eserlerden örnekler gösteriyor; sık sık alıntılar yapıyor. Daha doğuştan sınıfınızın belirlendiği, kaderle sabitlendiği ve değiştirilemez olduğu bir düzende tercih etmediğiniz bir yaşamın ortasına bırakılıyorsunuz. İsyan, itiraz, başkaldırı en başından tanrısal argümanlarla savuşturuluyor; böylece inanç yoluyla size sunulan hayat koşullarına razı oluyorsunuz. Yunan ya da Roma kültüründe mülk sahibi, aristokrat veya ruhban sınıfına ait değilseniz bu gruplar tarafından sömürülür, tüm emeğinizle bu sınıfların devamlılığını sağlar ve başka bir yaşam talebinde bulunamazsınız.
Ötekilerin Arkeolojisi’nde beni en çok sarsan noktalardan biri özellikle erkek çocuklarının yaşadıkları istismar ve bu şiddetin iktidarlar yoluyla yaşam düzenine dönüşmesiydi. Bu durumun o dönemin hayat biçiminde normal bir hal alması, bazı sanat eserlerinde açıkça betimlenmesi, çocuğun böyle bir durumda kendisine yönelen kişiye nasıl davranması gerektiğinin toplum tarafından belirlenmesi (Erkek çocuk kendisine kur yapan yetişkin erkeği kaba bir şekilde reddetmeyecek ama erkekliğe aykırı biçimde efemine de davranmayacaktı.) ve bu işleyişe itiraz edilmemesi okurken epey zorlanmama neden oldu. İstismara uğrayan çocukların ayrıcalıklı sınıfa ait olmadıklarını da söylemek gerek tabii. Ayrıca Zeus’tan başlayan bu cinsel şiddet mevzusunun Platon, Heredotos gibi dünya tarihinin büyük isimleri tarafından da yadırganmaması, meseleyle ilgili kullandıkları ifadelerin kabul edilemezliği o dönemin karanlığının boyutlarını göstermesi açısından da önemlidir.
Bugün de bu karanlık, tepetaklak eden bu durumlar cinsiyet fark etmeksizin yaşanıyor elbette ve insan olabilmek, etik, medeniyet, toplumsal refleksle ilgili ciddi sorgulamalara götürüyor.
Kitabın başından sonuna insanlığın var oluşundan itibaren en büyük ötekinin kadın olduğu vurgusunu görüyoruz. Kölelikten fahişeliğe annelikten dadılığa evin içindeki görevlerinden sosyal alanlardaki konumuna kadar kadın; iktidarların erkek gücüyle biçimlendirdiği alan içinde ve o alan ölçüsünde yaşıyor. Bugün hala hem bizim hem de dünyanın birçok yeri için güncel olan çok çok temel meselelerin içinde debelenirken hikâyenin köklerinin neler olduğunu, hangi kaynaklarla güçlendirildiğini, toplumsal bilinç dışına nasıl konumlandırılıp gelenekle, inanç kanallarıyla, ekonomik ve siyasal işleyişle oturtulduğunu bir kez daha hatırlıyoruz. Antik Çağ’da Yunan ve Roma kültüründe sütannelerin, fahişelerin, kölelerin, mutfak çalışanlarının yaşamlarına, anlatılan trajedilerine daha yakından bakıyoruz.
Ötekilerin Arkeolojisi; medeniyetin kuruluşunda dişiyle tırnağıyla emeğini ortaya koyan, canı pahasına çalışan, sömürülen, kendi yaşamı dâhil hiçbir şey üzerinde hak sahibi olamayan isimsizlerin anlatısıdır. Tarihi kentlerin, zafer anıtlarının, sarayların, konakların, tapınakların ve elbette iktidarların gerisinde kalan “ötekilerin” hikâyesidir. Bu nedenle Ötekilerin Arkeolojisi’nin, geçmişi tarihin ünlü hükümdarlarının, güçlü kimliklerinin odağından çekip emek, insan hakkı, sömürü, eşitsizlik, sınıfsal farklılık gibi hep güncel kalan kavramlara çekmesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Belki artık tarihi bir yapıyı incelerken kimin yaptırdığı kadar yapılış sürecindeki işçileri de hatırlarız. Gezgin’in de söz ettiği gibi o taşı çıkaran madenciyi, işçilerin yemeklerini hazırlayan aşçıları, duvar ustalarını, su taşıyan çalışanları…
ÖTEKİLERİN ARKEOLOJİSİ
İsmail Gezgin
Pinhan Yayıncılık, 2024
Tür: Araştırma- İnceleme
248 s.
Yorumlar