Öykü: Bahçıvan
Pantolonun cebinden renkli anahtarlarını çıkardı. İlk denemesi başarısızdı. Üçü de giriyordu kilide. Doğru anahtarı bulduğunda iki defa çevirmesi gerekecekti.
Uğur Ferhat Korkmaz
Üç numaralı dairenin kapısı yavaşça açıldı. Giderek artan gıcırtılar apartman boşluğunda yankılanıyordu. İçeriden uzun boylu, heybetli bir adam çıktı. Yaşlılık boynunu eğmiş, hafif bir kambur yüklemişti sırtına. Kasketinin altından kafasını kaşıyarak arkasına döndü. Mutfağın girişindeki beş litrelik pet şişelere doğru yürüdü. Birini yerden kaldırıp daire girişine, eşiğin hemen ötesine koydu. İkincisini bıraktığı çökük zemin sular içindeydi. “Şerefsizler!” diye söylenmeye başladı. Unuttuğu bir şeyler var mı diye sağa sola bakınıyordu. İyice doğrulduğunda megafonun yanında beliren küçük askıya uzattı elini. Renkli bantlara sarılmış anahtarlarını kadife pantolonun cebine koydu. Gözleri sağ tarafındaki portmanto üzerinde süzülüyordu artık. Baktığı yere doğru birkaç adım attı. Çökmüş avurtlarını parmaklarıyla okşayarak bir şeyler düşünüyordu. Uzun koridorda volta atmaya başladı. Üçüncü turunda portmantonun yanında buldu kendini. Ağır hareketlerle çömelerek üstteki çekmeceyi açtı. Alet edevat içinden sarı renkli bahçıvan eldivenlerini çıkardı, mevsimlik montunun cebine sıkıştırdı. Eşiğin üstünden başını son bir kez antreye sokup “Naz, kızım bahçeye iniyorum” dedi. Karşılık gelmedi sesine. Evin sakinliğini dinledi bir süre. “Haydi bakalım!” diye fısıldayarak kapıyı kapadı. Ayakkabılarına yeltendiğinde zemin hafifçe altından kaydı. Bu sefer yüksek sesle söylendi:
“Şerefsizin evlatları! İt oğlu itler! Kaçıncı söyleyişim bu?”
Bir yandan küfürler savururken diğer yandan arkasına bastığı ayakkabısını giymeye çalışıyordu. Doğruldu, gıcırtılı kapıyı kapadı sertçe. Uzun kollarıyla yerdeki pet şişeleri aldı. Ayağının ucuyla ilk basamağa adımını attı. Bir iki ürkek denemenin ardından olağan temposuyla devam etti inmeye.
Alt katta mavi önlüklü kat görevlisi merdivenleri paspaslıyordu. Ayağının ucuyla yumuşak adımlar atarak iki basamak yukarı çıktı. Metal saplı, uzun paspasını kovaya daldırdı. Çamurlu suyun içinde iyice dolandırdıktan sonra dikkatlice süzdü. Diğer eliyle kovayı kaldırıp aşağı inecekti ki bir karartı belirdi. Kasketli adamı karşısında görünce yeşil gözlerini açtı dikkatle.
“Amcam dikkat et, yerler ıslak!”
Yaşlı adam selam alıyormuş gibi kafasını salladı elini göğsüne yaklaştırarak.
Merdivenin başına gelince “Kolay gelsin evladım” dedi. Kat görevlisi yavaşça yaklaşarak kolundan tuttu. Elindeki şişeleri almaya yeltendiyse de izin vermedi. Yaşlı parmakları sıkıca tutmuştu plastik kulpları. Elinin üzerindeki mavi damarlar iyiden iyiye ortaya çıkmıştı. Islak basamakları geride bıraktığında kolunu yanındakinden kurtardı.
“Bilerek yapıyorlar evladım.” Soluklandı, yanında duran adama baktı. Küçük bir kahkaha patlatarak “Öyle ya… Yine beceremediler beni gömmeyi” dedi.
“Aman amcacım, ağzından yel alsın. Allah uzun ömürler versin.” Cümleler birkaç saniyede çıkmıştı ağzından. Aklından muziplik geçiriyormuşçasına belli belirsiz bir tebessüm belirdi yüzünde.
“Komando muydun amcam gençliğinde?”
Başını salladı. “Teşekkür ederim evladım” diye karşılık verdi. “Kızım da söylenir durur. Bilmez sanki her gün tek başıma inip çıktığımı.” Kafasını üst kattaki evine doğru çevirerek “Şu tuzaklar çoğaldığından yavaş iniyorum” diyerek tamamladı sohbeti.
“Maşallah amcacım, maşallah!”
Geniş omuzlarından destek aldı, derin bir nefes alıp yukarı çekti yüklerini. Adım attıkça ensesindeki uzun beyaz saçları ortaya çıkıyordu. Kafasından sıyrılan kasketi yere düşecekti nerdeyse. Basamakları ağır ağır inerek paspası bir kez daha kovaya daldıran genç adamı geride bıraktı.
Asma kata indiğinde duraksadı. Depo girişindeki ahşap kapı açıktı. Elindekileri yere bırakıp karanlık koridora yöneldi. Bahçe aletleri, temizlik malzemeleri, irili ufaklı kovalar ve çeşit çeşit deterjanlarla dolu raflara doğru yürüdü. Ne var ne yok inceliyordu merakla. Üst kısımda ufak tefek kürekler, çapalar, tırmıklar diziliydi. Rafların bittiği yere gelince duraksadı, saksılar içinde renk renk istiflenmiş topraklara bakıyordu. Büyük s