top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara
Yazarın fotoğrafıLitera

Öykü: Don

"İnsanoğlunun kızı Adile Peker."

Benül Merve Kubanç


Sümüklü iki velet yalın ayak koşturuyordu. Karaydılar, simsiyah. Sıska kollarından yakalayıp küvete atsam elime de bir kese alıp güzelce çitilesem... Gülümsedim. Üzerlerine alındılar. Fısıldaşıp kıkırdamaya başladılar. “Piç kuruları.” Ellerimi popomla sandalyenin arasına yerleştirdim.

“Bir şey mi dedin abla?”

“Yok.”

Gözüyle ellerimi işaret edip “Üşüdün mü?” dedi.

“İşine bak sen.”

Bahçenin ortasındaki iskemlede oturan kadına baktım. Otların üzerindeki mavi, kırmızı örgü iplerinden bir şeyler örüyordu. Dünya yansa umurunda olmayacak gibi bir hali vardı. Kadının da kızlarının da…

“Bayan?”

Yerimden sıçradım.

“Evet.”

“Bir şey söyler misiniz artık ne yazalım buraya?”

Sonunda aradığı kâğıdı kalemi bulmuş bana bakıyordu.

“Genelde ne yazıyorlar?”

“Efendim?”

“Ne yazıyorlar insanlar anneleri için?”

İç geçirdi. “Ne bileyim ablam ben! Herkes kendine göre bir şey yazıyor işte. Canım annem falan yazalım istersen.”

“Tamam yaz. İnsanoğlunun kızı Adile Peker.”

“Ablacım baba adı yazsak daha iyi olmaz mı?”

“Olmaz. Babası belli değil.”

Başını iki yana salladı. “Tööbe tööbe.”

Kargacık burgacık harflerle dediklerimi yazdı.

“Devam et,” dedim, “üç üç iki bin yirmi. Ruhuna El Fatiha.”

Kalemi oynatmadan duraksadı.

“Bu kadar mı?”

“Yetmez mi?”

“Sen bilirsin abla.”

Bir şeyler daha karalayıp yüzüme baktı.

“Borcum ne kadar?”

“Sana beş bine olur.”

“Kelime sayısına göre mi?”

“Efendim?”

“Diyorum ki, kelime sayısına göreyse bu fiyat sadece isim yazalım.”

“Yok abla, mezar taşının parası bu, kelimeyle melimeyle alakası yok.”

Etrafıma bakındım.

“Daha küçük bir şey yok mu?”

“Abla en küçüğünü seçtin zaten.”

“Tamam çek şuradan.”

Kredi kartını posa sokup, uzattı.

“Anneyle aran pek yoktu galiba?”

Şifreyi girip arkama yaslandım. Az önceki kadın oturduğu yerden kalkmış yünlerini toparlıyordu.

“Annem,” dedim, “çok iyi don biçerdi.”

Cihazdan çıkan kâğıdı koparamadan durdu.

“Don mu?”

“Don. Renkli renkli, her kıça uygun, her kıçtan alıp…”

“Tööbe tööbe.”

Kâğıdı koparıp uzattı.

“Sonunda baktı ne kadar biçerse biçsin benimki bir türlü içine sığmıyor, başkasınınkini de uyduramıyor gitti zaten.”

Verdiğini çantama koyup yerimden kalktım.

"Yaşlılıktan mı?” diye sordu.

Salak salak yüzüme bakıyordu.

“Bıkkınlık diyelim.”

“Kadıncağız da haklı, kolay mı sürekli don dikmek abla!”

Comments


bottom of page