Öykü: Satır Arası
- Litera
- 5 dakika önce
- 3 dakikada okunur
"Eskiden serçeler vardı burada. Onlarla birlikte özgürdük. Tavan arasından gelen hızlı kanat sesleriyle uyanırdık. Her tüy bir mevsim, her ses bir çağrıydı. Birlikte çoğalırdık. Sonra insanlar geldi. Sonra gittiler. Hangisi önce oldu, hatırlamak size zor. Ama biz hatırlarız."
Ayşe Begüm Çelik

Duvar çatlaklarından süzülen sessiz, ince çizgileriz biz. Bu dairenin ses vermeyen, adı olmayan nöbetçileri. Pencerelerden taşan, odalara sinen o soluk ışık gibiyiz. Gitmeyiz. Biri gönderene kadar kalırız. Kuşların bitleriyiz. İsimlerimiz yok ama her şeyi kaydederiz. Burası terk edilmiş olabilir ama biz hiç terk etmedik. Tozla karıştık, zamana bulaştık. Sıvaların ardında sabırla bekledik, kanatların arasında yuvalandık. Bu evin anlatılmayan yüzlerce hikâyesini kokladık, kimini başka evlere taşıdık.
Eskiden serçeler vardı burada. Onlarla birlikte özgürdük. Tavan arasından gelen hızlı kanat sesleriyle uyanırdık. Her tüy bir mevsim, her ses bir çağrıydı. Birlikte çoğalırdık. Sonra insanlar geldi. Sonra gittiler. Hangisi önce oldu, hatırlamak size zor. Ama biz hatırlarız.
Sehpanın üzerinde eski bir kitap duruyor. Sayfaları sararmış, kimi birbirine yapışmış. Genç adam günlerdir geliyor, yüksek sesle okuyor. Bazen bağırıyor. Sayfaları çevirirken aldığı nefesi bile duyuyoruz. Kapağın kenarında kurumuş kahve lekesi. Bazı sayfalar arasında yaşıyoruz. Satır aralarını kemiriyor, başka cümlelere dönüştürüyoruz.
Son gelişinde kitaba dokunmadı. Saçları darmadağın, gözleri yorgun. Sigara elinde, başı önüne eğilmişti. Kirpiklerine kadar sokulduk. Titriyordu. Oysa rüzgâr yoktu. Neden titrediğini biz biliriz. Balkona çıktı. Demir korkuluklara tutundu. Sonra bıraktı. Sadece demirleri değil, kendini de. Sırtında taş gibi bir şey vardı. Görünmezdi ama ağırlığı, taşları kıskandırırdı. Biz böyle şeyleri hissederiz. Size yabancı.
Ertesi sabah bir kadın geldi. Elinde paslı bir anahtar. Yüzünde zamanı ölçmeye gelenlerin bakışı. Duvarlara dokundu. Tavan arasına çıkmadı. Ellerindeki çatlakları tanırız. Bileklerindeki izleri de. Size uzak. Ama biz fark ederiz. Bir şarkı mırıldandı, yavaşça döndü. Dans etti. Yalnız dansların seyircisiyiz.
Aynı gece tavan arasından sesler geldi. Rüzgâr değildi bu. Zamanın gıcırdayarak dönmeyen çarkıydı. Genç delikanlı geldi sonra. Gözlerinde bildiğimiz türden olmayan arayışla. “Burada ne işin var?” diye fısıldadık, ama bizi duymadı. Yine de ürperdi. Elindeki şamdanı yere koydu, tavan arasındaki tahtaları kazımaya başladı. Çıplak elleriyle tahtayı oyuyordu. Çatıya kadar çıkanlardan pek azı geri dönerdi. Çocuk dönmek istemiyordu, anlamıştık. Kazdığı yerden eski bir sandık çıkardı. Nemden şişmiş, kapağı ağırdı. Ama vazgeçmedi. Biz de içine baktık. Çürümüş kumaşlar, taşlaşmış kâğıtlar, kırık cam boncuklar. Koku bizi davet etti, keskindi. Zaman sandıkta da parçalanmıştı, yarım kalmıştı. Sonra bir ses patladı. Odanın sessizliği dağıldı. Çocuk kazıdığı tahtaların üzerine yığıldı. Gözlerine eğildik. Biri kanlıydı, diğeri çoktan toza karışmıştı.
Bu sabah sarı saçlı bir kadın geldi. Ne gençti ne de yaşlı. Elinde anahtar, adımlarında tereddüt. Evi müze gibi gezdi. Çürümüş pervazı kokladı. Zamana dokunmak ister gibiydi. Ama zaman ona dokunamadı. Cebinden şırınga çıkardı. Çakmak elinden düşerken gözleri buğuluydu. Çay kaşığının ucu eğikti, fark edemedi. Saçındaki bitler bizden değildi. Biz evleri sararız, onlar saçları. Kadın yere çöktü. Zehrini hazırlarken göz ucuyla çatıya baktık. Toz daha hızlı çöküyordu. Tahta kapılar uzun süredir çarpmıyordu. Serçeler uzakta görünüyordu. Kadının saçları gevşedikçe o da çözüldü, tavan arasına düştü. Çocukla üst üste, birbirlerine karışıp söndüler.
Sonra işçiler geldi. Çatıdan gelen çekiç sesleri zamanın yön değiştirdiğini haber verdi. Bizi boğmak için ilaç da getirmişlerdi. Artık burada onlar dışında insan yok. Sadece biz. Sıvalara tutunduk, yeni bir sürüye katılmak için serçeleri bekliyoruz. Çatlaklar boyunca sessizce gezinirken unutulmuş her şeyin hafızasını taşıyoruz.
Bir zamanlar burada çok ses vardı, küfürler, kahkahalar, çığlıklar. Zaman artık bizimle konuşmuyor. Daire çürüyor, ama biz boğulana kadar hatırlıyoruz. Serçelerin eski yuvasına çekiliyoruz. Kitaba yerleşenler, sandık davetlileri, hep birlikte yukarı çıkmalıyız. Serçeler yeter bize, kanatlarında yeniden çoğalacağız.









































