Öykü: Süt Kuyruk
"Ben bir vardım bir yoktum. Arkadaş olmak istediklerim bana deli diyor, istemediklerim taş atıyordu."
Barış Karakuş
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, ben her zamanki gibi anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, develer tellal, pireler berber iken, babam hiç olmadığı kadar üşüyordu. Hava çok sıcaktı. Arkadaşım yoktu. Kedim yoktu. Dedem yoktu. Ben bir vardım bir yoktum. Arkadaş olmak istediklerim bana deli diyor, istemediklerim taş atıyordu. Taş atıcılarının evvel zamandan beri çok hızlı koştuğu ve ustalıkla saklandığı herkes tarafından biliniyordu.
Temmuz ayının arkadaşsız bir gününde, yazın ayazında, tıpkı babam gibi ben de üşüyor, pirelerin berber olduğu zamanları hayal ediyordum. Süt Kuyruk ağlıyordu. Onu korumak istiyordum. Kahverengi başı, kirli çenesi, benekli vücudu, kuyruğu sütten beyaz, gözleri insandan masum, biraz hırçın, biraz da üzgün haliyle zavallı köpeği acı içinde gördüğümde dayanamadım. Ağladım. İnliyordu. Hırlıyordu. Havlıyordu. Mavi çirkin önlüklü mızmız taş atıcı pislik çocukları gördüğünde süt gibi beyaz kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırarak kaçıyordu. Taş atıcıların kötülüğünden haberi yoktu. Kalbur saman içinde, anasının beşiğini tıngır mıngır sallar iken Süt Kuyruk’a hiç kimse kötülükten bahsetmemişti. Yaralarımın ve yaralarının sebebini bilmiyordu.
Ben arada sırada, pireler berber iken, develer tellal iken, aklımı başıma topluyor ve olup biten her şeye az çok anlam verebiliyordum. Benim yarı aklımla onun yarı vahşi doğası bizi mahalledeki en tehlikeli sürü haline getirmişti. Sınırlarımızı belirliyor, çöpleri karıştırıyor, alanımıza girmeye çalışanlara havlıyorduk. Ormanımız ağaçsızdı. Gizlenmeye ihtiyaç duymuyorduk. Yenilemeyecek kadar güçlenmiştik. Taş atıcılar bizi fark etse de artık hiçbir şey yapamıyordu.
Sürü merkezimizin yüz elli metre kadar yakınına gelen mavi önlüklü mızmız taş atıcı pislik çocuğu gördüğümde hiç havlamadım. Sessizce oturdum. Merkeze iyice yaklaşmasını bekledim. Uygun zamanda paltomun cebinde sakladığım bıçağı çevik bir hareketle çıkardım ve hiç acımadan veledin bacağına sapladım. İki kere sağa, bir kere sola çevirdim. Ağladı. Bıçağı döndürdüm. Yarası derinleşti. Pireler berber iken, develer tellal iken yüzüne tükürdüm. Süt kuyruk, süt gibi beyaz kuyruğunu sallayarak velede yaklaştı, kokladı, yaladı ve hiçbir şey yapmadı. Çocuk ağlaya topallaya kaçtı. Bir vardı, bir yoktu.
İntikam, evvel zaman içinde insanların ruhuna kazınmıştı. Süt Kuyruk canının derdinde, kederli, mutlu, üzgün, kırgın, masum değildi. Bazen komik, bazen hırçın değildi. Sevgi ve nefret dolu değildi. Kindar değildi. İnsan değildi. Deve, pire, tellal ve berber değildi.
Belediye görevlileri Süt Kuyruk’u zehirlediğinde polisler beni karakola götürmedi. Aylarca akıl hastanesinde yatırdı. Süt Kuyruk toprağa, taş atıcı çocuklar okula gitti.
Gökten ne anlatanın ne dinleyenin ne de Süt Kuyruk’un başına elma düşmedi.
Kommentarer