top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara
  • Yazarın fotoğrafıLitera

Öykü: Türkan Şoray Kirpiği

"Bu zamana kadar ne öğrendiysem. Hepsi kolalanmış, kaskatı duvarlarım."


Ayşe Parlak Akyüz


Sakin bir gündü, dalgaların ağır ağır vurduğu kıyıyı gözlüyordum. Elimde hayli yıpranmış bir ağ. Yunuslar yırtmış olsa gerek. Herkes kendi lokmasının peşinde işte. Ağı onarırken başımı kaldırıp batan güneşin kızarttığı gökyüzüne baktım. Pırıl pırıl. İki yanı deniz şehrim. Bir yanı durgun, bir yanı dalgalı. Derin bir nefes aldım. Nefesim ciğerimde dönmeden iri bir el kolumdan yakaladı. Başımdan akan kan kapkara kumları ıslattı. Boynumda annemden kalma altın bir kolye. Ucunda bir K harfi.


Adam beni boş bir alana getirdi. Tek bir ağaç yok. Ev yok. Deniz çok uzakta, kokusunu alamıyorum. Deniz yok. Burnumun dibinde koca bir kapı. Kapının üstünde onun adı var. Burada oturacakmışım dediğine göre. Elimde yalnızca ağ tamir ettiğim tığım. Evin tek bir kapısı var. Bir tek kapı. Dış duvarları yok. Odaları yok. Hiçbir eşya yok. Üzerinde mavi gök. Adam beni içeri soktu. Kapıyı üzerime kilitledi. Ör, dedi. Öreceksin. Önce duvarları. Örmeye başladım. Etrafıma bakındım. Yere oturdum. Oturacak yerim yok.


Bir duvarı bitirip kendime gölgelik bir yer yaptım. Küçücük bir oturak ördüm. Adam görünce kaşını çattı ama ses çıkarmadı. İpim bittikçe yeniledi. Gündüzleri o gittikten sonra kızaran, soyulan, şişen parmaklarımı dinlendirdim. Ördüğüm motiflere baktım. Bu zamana kadar ne öğrendiysem. Hepsi kolalanmış, kaskatı duvarlarım.


Beni almaya kimsenin gelmeyeceğini anladığımda gözümdeki yaş kurudu. Evden dışarı adımımı atamadım. Bütün duvarları bitirdiğimde evin içindeki eşyaları örmeye başladım. Belki yıllar belki de bunları anlattığım süre kadar vakit geçti bilmiyorum. Tüm zaman dilimlerinin dışında bir meridyende. Tüm zaman dilimlerinin dışında bir zaman dilimi geçti.

Kanepeyi örerken duvarlardan birinin sararmaya başladığını fark ettim. Eğilip baktığımda kolasının da bozulduğunu gördüm. Duvarın köşesi yumuşamış, pörsümüştü. Beyazlatmaya çalıştım ama elimden bir şey gelmedi. Sarı renk aldı başını gitti. Sarı renk nereye gitsem peşimdeydi. Sarı renk tığımdaki motife geldiğinde Adam’ın uzun zamandır gelmediğini fark ettim. Yokluğu içimi rahatlattı. Zamanın ucunu bıraktım.


Örmeye devam ettim. Bu sırada çocuklaşmaya başladığımı fark ettim. Yerli yersiz korkuya kapılıyor. Kendimi her koşulda yardıma muhtaç hissediyordum. Hayatım boyunca öğrendiklerimin tümünü unuttum. Örmekten başka bir şey düşünemiyordum artık. Ev ağzına kadar dolmuştu. Tığ parmağımda yer yapmış. İpin geçtiği parmaklarım yeniden şekillenmişti. Gözümü kapadığımda, açtığımda, rüyalarımda yalnızca ördüğüm motifleri görüyordum. İpimin bittiği bir gün Adam kapıyı çaldı. İp getirdiğini düşünerek koşup kapıyı açtım. Elleri boştu. Gözleri yere bakıyordu. Artık bu eve gelip gitmeyeceğini. Evin eskisi gibi görünmediğini. Tıklım tıkış olduğunu. Dışarıda başka bir ev bulduğunu söyledi. Bembeyazmış. Sen ister burada kal ister iki denizli şehrine dön, dedi, umursamaz görünüyordu. Sanırım öyleydi. Onu tanıyor muydum ki.


Şehrimin yolunu unutmuştum. Nerede olduğumu bilmiyordum. Örmekten başka bir şey hatırlamıyordum. Ama ördüğüm her şey sapsarı. Hayret içinde bakakaldım. Arkasını döndü. Açık kapıya yürüdü. Adını kapının üstünden söktü. Güneşin soldurduğu ahşap kapının ortasında dikdörtgen bir gölge. Çıkarken yumuşamış bir motife takıldı ayağı. Debelendi. Kapıdan dışarı adımını attığında evi de sökerek peşinde götürüyordu.

bottom of page