top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara
  • Yazarın fotoğrafıLitera

Ulusal edebiyatın bahçesine sızmış queer bir köstebek: Hüseyin Rahmi Gürpınar

Dandy-vari personası, heterofobikliği, flanörlüğü ve queer kişiliği... Ulusal edebiyatın bahçesine sızmış bir köstebek olarak Hüseyin Rahmi Gürpınar ile yeniden tanışmak ister misiniz?! İpek Şahinler, Hüseyin Rahmi’nin, hem biyografik queerliğini hem de edebi müphemliğini anlatıyor.


Canım neler yapmak istiyor. Bana deli diyecekler diye korkuyorum. Akıllı olmak ne büyük ahmaklık, ne iç yakan bir sıkıntı, yarabbi!

—Hüseyin Rahmi Gürpınar, Ben Deli Miyim?


İpek Şahinler

Türkçede okuduğum ilk queer[i]metin hayatıma Millî Eğitim Bakanlığı’nın tılsımlı elleriyle girdi. Doksanlı yılların ortasında İstanbul’da ilkokul öğrencisiydim. Erken öğrenim yıllarını Türkiye’de tamamlamış birçok kişinin belki mutlulukla, belki travmatik anılarla hatırlayacağı “100 Temel Eser” adlı listede Hüseyin Rahmi’nin Gûlyabani’si de vardı ve biz de sınıfça onu okumuştuk. Pek huysuz öğretmenimiz bu eser vasıtasıyla önündeki bir avuç çocuğa milli edebiyat kavramını anlatmaya çalışırken, Hüseyin Rahmi’nin tuhaflığı, oyunbazlığı, iğneleyiciliği ve bir çocuk olarak duygudaşlık kurabildiğim muzurluğu bana bir şekilde hep göz kırpıyordu. Fakat çocuk olduğum için bunu kelimelere döküp manalı bir şekilde ifade edemiyor, yalnızca hissedebiliyordum. Hüseyin Rahmi’nin ulusal edebiyatın bahçesine sızmış bir köstebek olduğunu çok daha sonraları anlayacaktım. Bu yazıda, Kültür Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı ve Türk Dil Kurumu gibi opak oluşumların duvarlarındaki çatlakların haritasını ustalıkla çıkarmış ve oralardan sızmayı başarmış bir yazarın, Hüseyin Rahmi’nin, hem biyografik queerliğini hem de edebi müphemliğini genel bir bakışla ele alacağım.


Türk Dil Kurumu, Posta Gazetesi ve Kültür Bakanlığı tarafından Gürpınar’a adanmış incelemeler. Kültür Bakanlığı’nın “Türk Büyükleri” ibaresi altında yazarı milli edebiyatın köşe taşlarından ilân etmesi özellikle ilgi çekici. [Fotoğraf: İpek Şahinler]


Seksen yıllık ömrünün neredeyse yetmiş yılını yazarak geçirmiş olan Gürpınar, verdiği yüz elli kadar eserle geç Osmanlıca ve erken modern Türkçe edebiyatın en üretken yazarlarından. 19 Ağustos 1864’te İstanbul Ayazpaşa’da Bağ Odaları denen evlerden birinde dünyaya gelmiş, annesini küçük yaşta kaybetmiş. Babasının başka bir evlilik yapması ve askerlik mesleği dolayısıyla mütemadiyen yer değiştirmesi sebebiyle altı yaşından itibaren anneannesinin Aksaray’daki konağında teyzesiyle büyümüş. Misafiri ve muhabbeti eksik olmayan bu büyük, kalabalık, bol kadınlı konak, yazarın ilk elden aktardığı anılarında polifonik (polyphonic, Bakhtin) bir ortam olarak canlanıyor: