top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara

Vivian Maier: Aynadaki Kadın

"Vivian Maier'in yaşamöyküsü ile birlikte fotoğraflarına bakarken Adorno'nun, “yeteneğin yüceltilmiş öfke olabileceği” savı dalgalanıyor zihnimde. Öfke, bir derdin tezahürü ise sanatçının işine yansıttığı bilinçdışı da bu derdin tezahürüdür. Zira sanatçı da derdi olandır. Vivian Maier dertli bir kadındı."

Semra Ege bugün artık ikonlaşmış bir isim olan Vivian Maier'ın fotoğrafları üzerinden sanatçının etkileyici bir portresini çıkarıyor.

Semra Ege

Muhakkak ki çoğumuz duymuştur bu ismi: Vivian Maier. Fransız bir anne, Avusturyalı bir babanın kızı Maier, 1926’da Amerika’da doğmuş, çocuk bakıcılığı yaparak geçimini sağlamış, çetrefilli ve kendi tabiri ile "fakir" bir yaşam sürmüş olsa da bıraktığı “an”larla şimdilerde tüm dünyada tanınan, fotoğrafları milyon dolarlara satılan bir fotoğrafçı. Çalışmalarında çoğunlukla sokak ve portre üzerine yoğunlaşmış. Ardında yüz elli bin fotoğraf karesi bırakarak yaşama veda eden Vivian'ın şu an çok sayıda henüz yıkanmamış filmleri bulunmakta. Onu tanıyanlar; paradoksal, cesur, gizemli, garip, çok özel ve bir o kadar da yalnız bir kadın olduğunu söylüyorlar. Ancak onun yalnızlığı “tercih edilmiş” bir yalnızlıktı. Bir nevi kendini yaşamdan soyutlama; kendine çekilme, kendini arama, bulma ve kaybetme üzerine kurulu bir yalınlıkla, yalıtılmışlık hali.


Esasen Vivian'a ilişkin bir şey yazma düşüncesinin beni bir taraftan düşündürdüğünü diğer taraftan da korkuttuğunu söylemeliyim. Zira Vivian hayatta olsaydı, kendisi hakkında bir şeyler yazılmasını, işlerinin milyarlarca insan tarafından bilinir olmasını, hatta ikonlaşmış bir görüntü haline gelmiş olmayı arzu eder miydi? Bundan pek emin değilim. Yine de Vivian Maier'in imgesini -salt bir şeyler yazmakla bile- zedeleyebileceğim düşüncesinden kurtulup, -artık- kamusallaşmış, ikonlaşmış görüntülerinin önünde saygı ile eğilerek bu muazzam, emekçi, feminist kadının iyi ki var olduğunu, iyi ki bu dünyadan geçtiğini, aynı çağda, farklı iklimlerde, farklı saat dilimlerinde yaşamış olsak da onu nasıl derinden anladığımı da söylemeliyim. Onun yaşam tarzından, eleştirilen yanlarından bahsetmeyeceğim. Çocukluk travmalarını da sorgulamayacağım. “Aman Tanrım! O kadar filmi neden biriktirmiş. Neden bir fotoğrafçı çektiği filmleri yıkamaz?” diye de sorgulamayacağım. Çünkü bu onun özgürlüğüydü!

Dört-beş sene evvel, Kontrast Fotoğraf Dergi'de oluşturduğumuz Vivian Maier bölümü için sevgili Erhan Cihangiroğlu'dan bir portre çizmesini rica etmiştik. Sevgili Erhan, bizi kırmayarak Vivian'ın bir otoportresini tuvaline aktarmıştı. Vivian, çektiği sokak fotoğraflarının yanısıra otoportreleri ile de adından çokça söz ettirmiş bir fotoğrafçı. 1950'lerde fotoğraf çekmek için sokağa çıktığında, gördüğü bütün aynalarda kendini de filme aktarmıştı. Belki de fotoğraf, onun kendini arama biçimlerinden biriydi.

*Erhan Cihangiroğlu, V. Maier otoportre,2016



"Bir fikrin olmalı. Kadınların söyleyecek bir sözü olmalı diye umut ediyorum. Haydi."


Yazın sanatının elbette ki görsel bir anlatıya ihtiyacı yoktur, görsel bir anlatının ise -çoklukla- bir metne ihtiyacı vardır. Çünkü her fotoğraf temelde bir metindir ve ne dediğini anlayabilmemiz için onu okumamız gerekir.


Bütün sanat disiplinlerinde olduğu gibi fotoğrafta da sanatçı, tüm kişisel kodları ve bilinçdışı ile görme biçimini şekillendirerek imajlarını bunun üzerinden kurar.


Vivian Maier'in yaşamöyküsü ile birlikte fotoğraflarına bakarken Adorno'nun, “yeteneğin yüceltilmiş öfke olabileceği” savı dalgalanıyor zihnimde. Öfke, bir derdin tezahürü ise sanatçının işine yansıttığı bilinçdışı da bu derdin tezahürüdür. Zira sanatçı da derdi olandır. Vivian Maier dertli bir kadındı.


Vivian’ı tanıyanlardan biri; “Eğer fotoğraflarının gün ışığına çıktığını görseydi kendi mahremine girilmiş gibi hissederdi,” diyor. Şu an oldukça utanç duyuyorum ancak yine de Vivian Maier fotoğraflarına bakmaktan kendimi alıkoyamıyorum. Siz nasılsınız?

Yalnızca fotoğraf değil, video çekimleri de yapıyordu Vivian. Özellikle ülke gündemine ilişkin küçük röportajlar da. İnsanlara siyasi gündemi, örneğin Nixon'ı nasıl bulduklarını soruyordu. Bu soruyu yönelttiği bir kadın arkadaşının çekimser tavrına ise şöyle bir yüreklendirmeyle karşılık veriyordu: “Bir fikrin olmalı. Kadınların söyleyecek bir sözü olmalı diye umut ediyorum. Haydi.”


Vivian’ın varoluşu fotoğraflarına sinmiş


Çoğunlukla siyah beyaz çekmiş olduğu portre ve sokak fotoğraflarında sınıf ayrımını gözler önüne seriyor Maier.

Fotoğraflarını göğüs hizasından çektiği için özellikle portrelerde, alt açıdan çekmenin yarattığı bir ihtişamdan bahsedebiliriz. Sinemada da Low-Angle Shot denilen bu çekim açısı, filmin gramerinde anlatıma hizmet eden bir açı tekniğidir. Alt açıdan çekilmesi; karaktere güçlü, ihtişamlı, tanrısal bir imaj kazandırır.

Elbette ki, Maier'in göğüs hizasından çekmesinin nedeni modelinden -çoğunlukla- habersiz çekim yapmasıydı. Kamerayı göğüs hizasında tutarak ve üstten bakarak hem portreye tanrısal bir bakışla yaklaşıyordu hem de çektiği fotoğraflarda tanrısal bir ihtişam ortaya koyuyordu. Ayrıca o fotoğrafların da tanrısıydı Vivian Maier.

Her ne kadar, çekildiğini fark edenler tarafından tepkili bakışlara maruz kalsa da...

Diğer taraftan, aynı açıdan çekilmiş bütün fotoğraflarda alt sınıf da, üst sınıf da eşitti artık.

Fotoğraflarında ırk ayrımına da dikkat çekiyordu Maier. Bu fotoğrafı zihninde kurarak çektiğini zannediyorum. Habersiz çekerken uyguladığı göğüs hizası kadrajı yok bu fotoğrafta. Zira renkli film olması dolayısıyla rangefinder kamera ile çekmediği de ortada. Zihninde fotoğrafı oluşturup, modellerini ona doğru bakmaları açısından yönlendirmiş olmalı. Bir Amerikan bayrağı, alan derinliğinin dışında bırakılmış iki siyahi kadın ve bayrak hizasına doğru kadrajın ortasında görünen beyaz Amerikalılar. Diğer taraftan yüzyıllardır ezilen ve halen ezilmekte olan bir ırkın fotoğrafta kapladığı alan ile müthiş bir ironi ile iki siyahi kadının arasına sıkıştırılmış beyaz ırk.

Bir sömürülen, ezilen arketipi üzerinden gösteren/gösterge ilişkisi. Fotoğraflar böyledir, eğer toplumsal bir meseleden bahsediyorsanız, dünyanın neresinde olursanız olun aynı dilde okursunuz fotoğrafı. Salt insani bir dilde.


Bir iletişim ve anlatım biçimi olarak fotoğraf; hangi dilde çekilirse çekilsin, yorumlandığı dilde hep aynı anlama gelir.







bottom of page