top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara

Armağan: Entelektüel Bir Şölen

Nagihan Kahraman, Celal Kadri Kınoğlu'nun ilk romanı Armağan üzerine yazdı: "İlgi çekici bir girişle başlayan roman hızını hiç kesmeden devam ediyor sonuna kadar."


Celal Kadri Kınoğlu, çoğumuzun hayatında oyunculuğu ile yer etmiş bir isim. Onu katkı sağladığı birçok tiyatro oyunundan tanıyoruz. Bazılarımız da televizyondaki dizilerinden. Tatlı Hayat dizisindeki İrfan karakteri çoğu kişiye tanıdık gelecektir. Fakat Kınoğlu'nun asıl işi tiyatro. 1964 doğumlu oyuncu makine mühendisliğinde aradığını bulamamış ve konservatuvar sınavlarına girerek kariyer hayatına yepyeni bir yön vermiştir. Seneler içinde birçok tiyatro oyununda yer alan ve ödüller kazanan Kınoğlu, 2018'de Devlet Tiyatrosu'nda genel sanat yönetmenliği de yapmıştır. Bunca zaman sadece oynamakla kalmayıp oyun yazarlığı ve yönetmenliği de yapmıştır. Biz şimdi İthaki Yayınları'ndan çıkan ilk romanı Armağan ile kendisinin yazar kimliği ile de tanışma imkânı buluyoruz. Bu kitap adını kızına sunduğu armağandan alıyor. Kitabı okumaya başlamadan önce kitabın kapağı dikkatimi çekmişti zira künyesine baktığınızda kapak fotoğrafının yazara ait olduğunu görüyorsunuz. Kitabı okumaya başladığımda bir uçak penceresinden çekilmiş olan bu manzara ile kitap arasında ilkten bağ kuramadım. Bekledim kitabın sonuna kadar çünkü bir sebebi vardır muhakkak diye düşündüm. Öyle de oldu. Romanın sonuna gelince zaten bir tamamlanmışlık hissi oluşuyor, bütün taşlar yerine oturuyor.



Kitap bir gazete ilanı ile başlıyor; kendine asistan arayan yaşlı bir adam, gazeteye ilan veriyor. Aradığı, felsefe ve edebiyata hâkim, ileri seviyede İngilizce bilen, entelektüel biri. Çünkü onunla birlikte uzun süreli okumalar, çeviriler yapacak. Peki böyle biri gazeteden mi bulunur? Daha doğrusu var mıdır böyle biri? İlgi çekici bir girişle başlayan roman hızını hiç kesmeden devam ediyor sonuna kadar. Böyle birini buluyor adam, garip bir tesadüf eseri. Bu takılmamamız gereken bir detay çünkü mesele asistan ile yaşlı adam arasındaki diyaloglar. Hayatının çoğunu 200 m²'lik evinin 60 m²'lik salonunda geçiren bu yaşlı bilge adam ne istiyor peki? Unutmamak istiyor. Geçmişi, çocukluğunu, yaşadıklarını ve en önemlisi de okuduğu kitaplarla dinlediği müziği... Bunları onun adına yeniden düzene sokarak kitap hâline getirecek bir asistana ihtiyacı var o yüzden. Romana o kadar dahil oluyoruz ki normal hayatta pek karşılaşmayacağımız bu isteği yadırgamıyoruz hiç. Eser, baştan sona iki kişi arasında geçiyor neredeyse fakat yazarın kullandığı teknik okurun dikkatini diri tutuyor. Yaşlı adamın ağzından okuduğumuz satırlara, asistanıyla olan diyalogları ekleniyor. Bir de her bölümün içinde yıllar önce kaleme aldığı ve asistanına sesli olarak okuttuğu kısımlar var. Numaralandırılmış her bölümde çocukluğundan yetişkinliğine kadar gelen, önceden yazmış olduğu parça parça anılar bunlar. Böylelikle roman üç katmanlı olarak ilerliyor. Okumaya devam ettikçe karakterin hayatının, yazarın hayatından izler taşıdığını fark ediyoruz. Mühendislik eğitimi, müzik bilgisi, saksafon çalması gibi... Acaba karakter yazarın kendisi mi hissi oluşuyor bir noktadan sonra. Kitabın, kızına armağanı olduğunu düşününce de bu fikirler perçinleniyor zihnimizde. Bu sebeple, otobiyografik öğelerin yer aldığı bir roman diyebiliriz Armağan için.


Romanı okurken bir not defteri bulundurmakta fayda var. Çünkü yıllarca okunan, dinlenen tüm o yazarlar, plaklar tek tek çıkıyor karşımıza. Asistan, karakterin bunca birikimi dile getirebilmesinin bir yolu aslında bu açıdan. Aralarındaki konuşmalar; kitaplar, filmler ve plaklar üzerine olduğu için tam bir şölen. Bu sebeple ben kitabı notlar ala ala okudum. Adı geçen her kitaba -eğer okumamış ve duymamışsam- tek tek baktım, inceledim. Adı geçen şarkıları dinledim hep okurken. Yazar tam da bunu hedeflemiş gibi zaten. Bir andan sonra kendinizi romandaki asistan gibi hissediyorsunuz. Karşınızda da evin hemen hemen her odasındaki kitaplıklarda bulunan sayısız kitabın yerine hâkim, takıntılı bir yaşlı adam... Öte yandan bir de katıldığı radyo programında önerdiği caz müzik parçalarıyla adeta yazar okurlara bir dinleme listesi sunuyor. Karakter, bir de çeşitli kavramlara özellikle ilgili, üzerine yıllarca uzun uzun düşünmüş. Radyo programının formatı gereği dinleyicilerin yönelttiği kavramlar hakkında ne düşündüğünü söylüyor. Bu yaşlı adamın da canına minnet! Örneğin "Bilgelik nedir?" sorusuna şu cevabı veriyor hemen:" Bilgelik, şaheser romanları, şiirleri ve felsefeyi yıllarca okuduktan sonra kalbimize yerleşen bir pusuladır."(s.148) Siyaset için, "Yanlış kişilerin ellerinde kötü temsil edildikleri için, bir daha iktidar yüzü göremeyecek muhteşem fikirlerin mezarlığı."(s.153); yaşlanmak için, "Kaybolarak yaşlanırız. Değişiriz. Bunu bildiğimiz için tanıdık bir yüzle, eskilerden biriyle karşılaştığımızda, şaşırmasın diye yıllar önceki hâlimizi taklit ederiz yıllarca."(s.155-156); gidenler içinse "Kalanlar çok acı çekerler, gidenlerse vicdan azabı." (s.157) diyor. Daha sayfalarca kavram var bu şekilde. Bu kısımlar bana Barış Bıçakçı'nın Veciz Sözler'ini hatırlattı hep. Orada tabii radyo programının belirlediği kavramlara dinleyicilerden fikirler geliyordu; Armağan'da tam tersi. Fakat yine de Veciz Sözler'de Sulhi Saygılı'nın muhasebeci, Armağan'da da yaşlı adamın mühendis olduğu düşünülürse analitik zekaya sahip iki karakterin bunca sözcük oyununa başvurması benzerliği okurun dikkatini çekiyor. Yazar da bunu amaçlamış gibi görünüyor. Kızına ve torununa kıymetli bir armağan olarak sunduğu eserinde, unutmaktan delicesine korkan karakterine hiçbir şeyi unutmamayı da armağan ediyor bir yandan. Yazarlar, eserler, ünlü filozoflar, şarkılar hepsi hatırında ve artık kayıt altında. Bu da yazarın bir nevî kendine de armağanı diyebiliriz. Böylece kurmaca ile gerçek bir kez daha iç içe geçiyor. Kitaplara, müziğe ilgisi olan, entelektüel bilgiye doymak ama aynı zamanda bunu bir kurgu dahilinde tatmak isteyenlere Celal Kadri Kınoğlu'nun akıcı üslubuyla tanışmasını tavsiye ediyorum. Dilerim yazarın başka kitaplarını da okuruz en kısa sürede.


ARMAĞAN

Celal Kadri Kınoğlu

İthaki Yayınları, 2022

184 s.

bottom of page