top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook

Kederin ehlileştirilmesi ve ölüm karşısındaki çaresizliğimiz

Gönül Malat, Georgi Gospodinov’un romanı, romanı Bahçıvan ve Ölüm üzerine yazdı: "Bahçıvan ve Ölüm romanı konusu gereği karnavalesk çatıda birkaç kiremitle kaleme alınsa da metinlerlarasılığı olağanüstü bir kitap. Gaustin’in babasının ölüm sürecinin anlatıldığı ilk bölüm Homeros’un İlyada destanıyla birebir örtüşüyor. Gaustin, babasını kaybettikten sonra kitabın ikinci bölümü başlıyor. Bu kısım ise muazzam bir Odysseia anlatısını içeriyor."


ree

Hey bahtı kara, ölüm aklına gelmiyor mu?

Oysa ölüm sana çok yakın*

Öyle acılar, öyle acılar çekmişsiniz ki, 

acı günleri düşünmekten sevinci unutmuş yürekleriniz.**


Bulgar yazar Georgi Gospodinov’un Metis kitaptan çıkan romanı Bahçıvan ve Ölüm, yazarın dörtlemesinin son romanı. Usta kalem İkinci Bursa Edebiyat Festivali’ndeki söyleşisinde Doğal Roman, Hüznün Fiziği, Zaman Sığınağı ve Bahçıvan ve Ölüm romanlarının dörtleme olduğunu ima etmişti. Zaten ortak karakterleri Gaustin de ünlü bir yazar tıpkı G. Gospodinov gibi.  

Gospodinov, eserlerinde zamanı bozuyor hatta altüst ediyor demek hiç yanlış olmaz. O nedenle anakronik bir anlatısı var. Edebiyata dalışı, başlangıçta şiir temelli olduğu için metinlerindeki alegorisi de soyuttan soyuta olacak şekilde müthiş bir kurguyla çatılıyor. Burada belki Hüznün Fiziği’ni biraz ayrı tutabiliriz çünkü neredeyse hüznü, parçacık fiziği ile anlatarak kucağımıza kocaman bir bomba bırakıveriyor. Tüm bunların sonunda metnini bir öyle bir karnavalesk çatıyla kapatıyor ki okuyucuları, romanın-yazarın anlatı evinin- içine alıveren de bu çatı oluyor zaten. Belki de absürt yakıştırmasını yapabileceğimiz metinleri, hem hicvettiği ve hem de güldürüp düşündürdüğü bu karnavalesk yapısıyla zihnimizde anlam kazanmaya başlıyor. Bizleri karnavalesk çatıya çıkarırken merdivenlerine yerleştirdiği leitmotifler ise onlarca metinlerarasılığa ulaştırıyor okurlarını. Bu bağlamda inanılmaz yetenekli bir kalem Gospodinov. 

Bahçıvan ve Ölüm romanı konusu gereği karnavalesk çatıda birkaç kiremitle kaleme alınsa da metinlerlarasılığı olağanüstü bir kitap. Okurken kitabı iki bölüme ayırmak gerektiğini düşünüyorum. Gaustin’in babasının ölüm sürecinin anlatıldığı ilk bölüm Homeros’un İlyada destanıyla birebir örtüşüyor. Kitap zaten “Babam Bahçıvandı. Şimdi bir bahçe,” diye başlayarak babasının ölümsüzlüğünden dem vuruyor. Ama Gaustin’in babası, tıpkı Akhilleus gibi ölümsüzlük suyuna batırılmış bir ölümlü. Bu bölüm aynı zamanda babanın kahramanlaştırıldığı yüceltildiği bir anlatı içeriyor. Homeros’un İlyada da Akhilleus’i iyice kahramanlaştırıp yücelttiği gibi. Aynı zamanda acı anlatısının da İlyada’ya atıfla aşkın bir şekil aldığı hayli aşikâr.

Bölümün en önemli özelliği Gaustin’in çocukluğunun da anlatıya giriyor olması. Dikkatlice baktığımızda Gaustin sırtını çocukluğuna fazlaca yaslayan bir karakter esasen. Babasının ölümü, onun çocukluğunun da ölümü olduğu için kederi daha katmerli. Bir yandan yasını kabuklandırmaya çalışırken diğer yandan çocukluğunu yitirme duygusu kabuğunu parçalıyor çünkü. İşte tam burada Edvard Munch’ın  “Ölüm ve Çocuk” adlı tablosu dalıyor anlatıya. Tablo, bir kız çocuğunun annesinin ölümüne verdiği tepkiyi resmetmiş.

Gaustin, babasını kaybettikten sonra kitabın ikinci bölümü başlıyor. Bu kısım ise muazzam bir Odysseia anlatısını içeriyor. Çok uzun, meşakkatli ve bir o kadar da hüzünlü geri dönüş yolu. Pirus zaferine dönmüş bir savaşın acısı ve hüznü satırlarda okuduklarımız. O nedenle yazarın diğer kitaplarında alışık olduğumuz karnavalı romanın bu bölümünde bulamıyoruz. 

Gaustin’in annesi de lösemi-muhtemelen yazar Çernobil etkisini vurguluyor- hastası olmasına rağmen romanda çok az bahsi geçiyor. Yazarın Homerosvari anlatımıyla örtüşük bir kurgu olduğu için kanımca anlatıya kısaca giriyor. 

Romanın, ekolojik satırlar içerdiğini ve Empedokles’e göndermeleri olduğunu da ısrarla belirtmek gerek. Doğrusu “Bahçıvan” çok iyi bir metafor oluşturuyor tabii bu metin için. Toprağın hem altıyla hem de üzeriyle uğraşması nedeniyle ölümsüzlük anlatısına ya da Empedokles’in reenkarnasyonuna da yol veriyor satırlarda. “Ölümsüzlük bir botanik kavramdır. Onlar yeniden hayata dönebilecek şekilde ölmeyi bilir,” diye de pekiştiriyor metinde Gospodinov. Ayrıca diğer romanlarında olduğu gibi J. Luis Borges’in sonsuzluk-ölümsüzlük anlatısına atıflarla babasını anlattığı bu romanda, babasını da ölümsüzleştirmiş oluyor kahramanımız Gaustin. 


ree

Gaustin, çocukken üst üste gördüğü kâbustan korktuğunu ve ancak yazarak bu korkuyu yendiğinden de bahsediyor. “Sanatçı olmak korkak insanın işidir,” diyen Fransız usta yönetmen Jean-Luc Godard’ı da anarak. Bu bağlamda babanın leitmotif olarak sürekli söylediği “Korkacak bir şey yok” sözü müthiş bir anlam kazanıyor. Konu J. Luis Borges’in Cenevre’deki mezar taşındaki “Sakın Korkma” yazısına getirilerek bütünlük sağlanıyor.

G. Gospodinov, ölümü anlatmadığını söylüyor Bahçıvan ve Ölüm kitabında. “Ölüm bir karadelik bir hikâye yok orada,” diyor. Hüznünü ehlileştirmeye çalıştığını da ekliyor. O nedenle yaşamı ve yaşanmış hikâyeleri satırlarına konuk ediyor kanımca.

Romanda tartışabileceğimiz bir noktadan daha bahsetmek istiyorum. Kitabın(diğer romanları da dâhil olmak üzere yazarın) Postkolonyal edebiyat niteliği taşıdığından. G. Gospodinov ‘u gerçekten bu konuda çok başarılı bulduğumu söylemeliyim. Bunu en çok da Hüznün Fiziği’nin satırlarında dolaşırken hissettiğimi de belirtmeliyim. 

Çok yetenekli ve çok zeki bir çağdaş yazarla karşılaşmanın mutluluğu paha biçilemez doğrusu. Nobel edebiyat ödülü için en büyük adaylardan kanımca.

Hüznün, kederin ehlileştirilmesinin ve ölüm karşısındaki çaresizliğimizin anlatıldığı Homerosvari bu romanın incelemesini İlyada dizeleri ile bitirelim. Ne yapalım yasımız çok büyükse, ne çıkar yürek donduran iniltilerden!


*İlyada

** Odysseia

Yorumlar


bottom of page