Otele Gitsem…
Bilge Karasu'nun Odalardan Biri adlı hikâyesi üzerine Barış Özdemir yazdı. "Odalardan Biri; çok katmanlı yapısıyla, bir yanı nahif, bir yanı çatışmadan çatışmaya evrilerek yarattığı sessiz ve ritmik gerilimiyle uzun ve sarsıcı bir okuma sunuyor kısacık biçimi içerisinde."
Barış Özdemir
Yıl 2004. Diyarbakır’da, tarihi, yaşanmışlığı, onlarca medeniyetin izini, kokusunu duyabildiğim, duymak ne, kalbim çarpa çarpa sokaklarını aşındırdığım, taşlarına duvarlarına ürkerek dokunduğum sokaklarındayım. Çok araştırmadan, önüme çıkan tabelasıyla fark edip içeri giriverdiğim, içeri girdiğim o anda da çokça mutlu olduğum o oteldeyim: Bir asrı bulduğunu sandığım eskimişliğinden; her şeyin yerli yerinde olmaklığıyla tarihini, yaşını, yaşamışlığını sanat eserine dönüştürdüğü o zarafetinden çokça etkilenmiştim, hatırlıyorum. Üst kattaki odama geçip de eski-yaşlı-içli tarihi, evleri, irili ufaklı çatıları –çatı kiremittir, çatı topraktır, insanların varlarını yoklarını örtendir, nice hayatların kozasıdır çatı; şiirdir, anlamdır, hikâyedir– penceremin hizasında görünce haz duygum kabarmış ve birden kendimi çok şanslı hissetmiştim bu otele gelmekle. Penceremden çatıları gördüğüm hemen o anda aklıma, “onlarca yıl önce (1930’larda, 50’lerde, 70’lerde) acaba bu otelde, bu odada hangi şair, yazar, yönetmen (…) kaldı, aynı odada yalnızlığıyla baş başa derin uykulara daldı, şu pencereden dışarıya, sokaklara, Diyarbakır’a ve kendine baktı” ürpertici duygusuyla çok anlamlı dakikalar yaşamıştım: Zira oda şiir kokuyordu, hikâye okuyordu duvarları, pencerelerinde şair gözlerinin hasreti, izi kalmıştı. Hatırlıyorum. Bahtiyardım!
Sizin de gözlerinizde bir parçam kaldı; izim, sesim, kimliğim… Bundan sonra bunu da hesaba katmalıyım. Beni tanıyanlar arasında sen de, o da… sizler de olacaksınız. Peki, bir başkalık olsun yaratabildim mi sizde? Benden önce, benden sonra nicesi gelip geçti/geçecek hayatınızdan. Unutulurum onca ad, onca ses, karakter arasında; silinip giderim, boğulurum onca kimlik arasında. Peki ama bir başkalık olsun yaratabildim mi sizde?
Bilge Karasu’nun Odalardan Biri adlı hikâyesi; çok katmanlı yapısıyla, bir yanı nahif, bir yanı çatışmadan çatışmaya evrilerek yarattığı sessiz ve ritmik gerilimiyle uzun ve sarsıcı bir okuma sunuyor kısacık biçimi içerisinde.

Modernist hikâyede olayların önüne birey ve olgular geçerken, modernist yazar, hikâyesine karakter seçimi hususunda, tavrını; çoğunluğun arasına karışamayan edilgen-güçsüz birey ya da çoğunluktan biri olmayı tavırsızlıktaki kararlılığıyla reddeden yalnız insanı seçerek koyar genellikle: yalnızlığı da bir seçimdir, edilgen kabullenişi içinde. Böylesi bir modern hikâyede, karakter olarak karşımıza; okuryazar, tahsilli, seçkin sınıftan biri çıkabilirken, tamamen halkın içinden ve ama halktan kopuk, okuryazarlığı ileri seviyede olmayan, en azından kültürel faaliyetleri sınırlı fakat itinalı ve ihtimamlı görme-bakma yeteneğine sahip ve bu özelliğiyle de ilişkili olarak oldukça içli, garip, mazlum, masum, şu bilmem kaç yıllık ömründe “bir şey” olmayı reddeden ya da zaten olamayan bireyler de çıkabilir. Modernist hikâye yazarlarının, karakter seçimlerinde böyle bir tavır koymalarının ana belirleyicisi de, modernizm ile varoluşçuluk arasındaki sıkı bağ ve varoluşçuluğun “bunalım”dan, “sıkıntı”dan, “dünyayı ancak yaşanmak zorunda kalınan bir yer” olarak görmesinden beslenmesidir. Çünkü varoluşçuluk felsefesine göre bu dünya ve insan hayatı –tüm zamanları kapsayacak şekilde– bir işkence yeridir insan için: bir mücadele, zor koşullar içinde yaşama ve hayatta kalmaya çalışma, hatta yaşam koşullarının ağırlığına, dayatmalara katlanma yeri…