top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara
Yazarın fotoğrafıLitera

Hangisi gerçek, hangisi düş?


Olmaz Diye Düşündüğümüz Şeyler; tekinsiz atmosferi, hayal ve gerçek çatışmaları, günümüz insanının sıkıntılarını metafor ya da sembollerle verme başarısı ile dikkat çeken bir ilk kitap.

Demet Eker



“Rüya dediğin şeyler de bizlerden olur işte

Ve minicik ömrümüzü yüne bir uyku noktalar.”

Shakespeare


Şebnem Balevi’nin yetişkin öykü türündeki ilk kitabı “Olmaz Diye Düşündüğümüz Şeyler” Alakarga Yayınları etiketiyle yayımlandı. Kitapta yazar, gerçek dünyayla gerçek dışı yaşantıları iç içe geçirerek okuyan herkesi büyülü bir dünyaya davet ediyor. Cortazar’ın “Düz yazı bir boks maçı gibidir, romanı puan alarak kazanabilirsiniz ama öyküde nakavt etmeniz gerekir.” dediğini düşündüğümüzde Şebnem Balevi’nin öyküleri okuyucusunu nakavt ediyor. Kısa cümleler, hızlı bir akış ve fantastik kurguyla hedefini buluyor ve sonuca etkili bir biçimde ulaşıyor.

Balevi kahramanlarını anlatırken ayrıntılı portreler çizmiyor. Fotoğraf niteliğindeki öykülerde okuyucunun fotoğrafı gören ve çözümleyen bir işlevinin olması gerekiyor. Dolayısıyla anlatılanlar da sadece görülenlerden ibaret değil ve görünmeyeni çözmek okurun hayal gücüyle doğru orantılı. İlk öykü “Sıcak Hava Dalgası”nda evcil hayvan mağazası olan bir çiftten anlatıcı olanın düşünceleri, hava sıcaklığı ve sahip oldukları hayvanları kapattıkları dükkanla ilgili bunalma hissi, okuyucuyu öykünün içine dahil ediyor. Böylece kitap boyunca okuyacağımız başarılı atmosferlerden ilkine tanıklık etmiş oluyoruz.


“…En büyük sorunumuz; dükkânın vitrinine tüm öğleden sonra vuran kavurucu güneş. Kepenkleri sıkı sıkıya kapamamıza rağmen-ki bu da zavallı hayvanları oldukça havasız bırakıyor- güneş tüm yakıcılığıyla dükkânı ısıtıyor.” (s.11)


Kitabın ikinci öyküsü “Geyik” ve hemen sonraki “Kara” öykülerinde de kahramanların vicdani muhasebeleri sembolik ve beklenmedik imge ve sonlarla okuyucuyla buluşuyor.


“…Artık açıkça anlamaya başlamıştı Bora. Abisi belki salonda onu bekliyordu, belki de az önce annesiyle yaptığı yorucu konuşmanın ardından dinlenmek için odasına çekilmişti. Hiç bozulmamış yatağına uzanmış, Bora’nın da şu an her şeyden çok istediği şeyi yapıyor, kanı çoktan boşalmış kemikli parmaklarıyla tuttuğu bir sigarayı içiyordu.” (s. 18)


“… O sırada evin ışıkları yanmıştı. İyice afallamış olsa da ışığın yanmış olmasıyla biraz daha güç geldi kollarına. Evin gerçek sahipleri, kollarını kavuşturmuş, kara şeyin onu koltuğun altına doğru sürükleyişini izliyorlardı.” (s. 22)


Geçmişin Açmazları

Şebnem Balevi

Balevi, "Cambaz" ve "Kırbaç" öykülerinde de kahramanlarının geçmişten kaynaklı ya da o an yaşadıkları açmazları, sorguları başarılı atmosferlerle ve karanlık sonlarla okuyucusunun karşısına çıkarıyor.


Kitaptaki en etkileyici öykülerden biri “Müşteri Memnuniyeti” adlı öykü. Kahramanın hayatından duyduğu memnuniyet ve işini en iyi biçimde yapan insanlara has iç rahatlığı ile yıllarca aynı işi yapıyor olmasının monotonluğu ve kendisine hâkim olamadan yaptıkları arasındaki geçiş hem duygusal anlamda hem öykü yapısı anlamında bir bölünmüşlük karşımıza çıkarıyor. Bu bölünmeyi italik iç konuşma biçiminde vermesi öyküyü diğer öykülerden belirgin olarak ayırıyor.


“O dakikadan sonra öfkeye benzeyen bir duyguya kapılıyor Tevfik ve masalarda oturanların, restoranda yarattıkları uğultuya kulak kabartıyor. Halbuki böyle kalabalık akşamlarda kendini bir orkestra şefi gibi hisseder; mutfakta en özenli şekilde hazırlanan o iştah kabartan tabakların doğru servis edilmesini, boşalan kadehlerin anında doldurulmasını, başını masadan kaldırdığı anda bir isteği olduğu belli olan müşterinin yanında bitivermeyi nasıl da hızlı ve hatasız bir şekilde başardığıyla içten içe övünürdü.” (s. 42)


Sanat sadece gerçeği, var olanı değil düşsel ve var olma olasılığı taşıyanı da anlatır. Mevcut gerçeklerden yola çıkarak yeni olası gerçekliklere yakınlaştırır bizi. Algıladığımız dünyanın dışında bambaşka kapıları aralamanın mümkün olduğu dünyaların olanaklarını sunar. Bu kurgusal gerçeklik için öyküdeki en etkili araçlar hiç şüphesiz rüyalardır. Kurgular hayal-gerçek, rüya-gerçek çatışmalarıyla daha belirgin hale getirilir. Şebnem Balevi’nin öykülerinin pek çoğunda böyle araftaki dünyaları okumanın zenginliği ile karşılaşıyoruz. “Bir Rüya” adlı öyküde kahramanın yaşadığı gerçeklik ile rüyası arasındaki geçiş ve devinim gerçekten hayranlık uyandırıyor.


“Gözlerini açtığında şezlongunda yatıyordu ve tüm vücudu terden sırılsıklamdı. Büyük bir panikle sağ bacağına, dizinin altına baktı. Bacağının uzantısı, ayakları ve ayak parmakları olması gerektiği boyutta ve yerli yerindeydi…O anda kalabalığın içinde onu arayan karısını gördü. Ona el sallayarak buradayım, diye seslenmek için hazırlanıyordu ki; suyun içinde sağ dizinin aşağısındaki şişliği fark etti.” (s. 47-49)


Zihni Zorlayan Öyküler


Şebnem Balevi "Son Sayfa", "Deniz Tutması", "Gölge" gibi öykülerinde de okuyucuyu gerçekle düş arasında getirip götürüyor ve okurun zihnini zorlayarak akıllı bir biçimde öyküye dahil ediyor.


Olmaz Diye Düşündüğümüz Şeyler; tekinsiz atmosferi, hayal ve gerçek çatışmaları, günümüz insanının sıkıntılarını metafor ya da sembollerle verme başarısı ile dikkat çeken bir ilk kitap. Zamandaki kırılmaların iyi kurgulandığı öyküler okuyanlar için ilham kaynağı olacaktır. Yolu açık olsun.






OLMAZ DİYE DÜŞÜNDÜĞÜMÜZ ŞEYLER

Şebnem Balevi

Alakarga Yayınları, 88 s.

İstanbul, 2021.



Comments