"Neyden kaçmamız gerektiğini ve neyden kaçmamız gerektiğine inandığımızı tanımlamadan kendimizi tanımlayamayız."
- Aynur Kulak
- 3 dakika önce
- 5 dakikada okunur
Aynur Kulak, Çağdaş psikanalitik psikoterapinin önemli isimlerinden olan Adam Phillips’in külliyatı içerisinde önemli bir yeri olan Ayrıntı Yayınları tarafından yeni yayımlanan kitabı Houdini’nin Kutusu “Kaçış Sanatı Üzerine” odağında kapsamlı bir inceleme yazdı.

Çağdaş psikanalitik psikoterapinin önemli isimlerinden olan Adam Phillips, psikoterapistlik/denemecilik sınırında yazan, ironik ve yoğun anlamlı önemli denemeleriyle tanınıyor ve hiç şüphesiz çağdaş sosyoloji ve felsefesinin de öncü isimlerinden biri. Tüm kitaplarını Ayrıntı Yayınları tarafından okuduğumuz Phillips’in ayrıntılı analizleri seçtiği konu başlıkları ve kavramlara yansıyor. Bu durum Houdini’nin Kutusu’nda da görülüyor ve asıl olarak kitabın “Kaçış Sanatı Üzerine” olan alt başlığı ilgi çekici ilk detay olarak göze çarpıyor.
“Kaçış Sanatı Üzerine” nasıl bir kitapla karşı karşıya olabiliriz? Adam Phillips konuyu nasıl ele almış olabilir? Bu iki soru üzerine daha önemli ek sorular soracak olursak; Houdini’nin Kutusu ne veya Houdini ne demek ya da -bu bir kişi ismi ise eğer- Houdini kim ve Adam Phillips’in “Kaçış Sanatı” üzerine olan kitabına nasıl konu olmuş olabilir?
Houdini’nin Kutusu’nda Adam Phillips her kitabında yaptığı üzere insanın temel duyguları ve peşi sıra gelen davranışları, hareketleri üzerinden ilerliyor. Houdini’nin Kutusu’nun odak mesele “kaçış”. “Kaçış” kavramını dört “kaçış sanatçısı” örneği üzerinden -bir kız çocuğunun kendi oyununda gizlenmesi; Harry Houdini; yakın ilişkilerden sürekli kaçan bir erkek vaka; ve Emily Dickinson’ın ömür boyu süren gönüllü inzivası- incelerken kaçışın psikolojik, toplumsal ve edebi anlamlarını aça aça vak’a-anekdot ile kültürel/psikanalitik yorumlarını iç içe örerek bir tür deneysel vaka-inceleme çalışması sunuyor.

“Temel duygumuz korku olsun ya da olmasın, kaçış sırasındaki, firardaki halimiz peşimizi bırakmıyor. İster bir şeyden kaçıyor ister bir şeyden paçayı kurtarıyor olalım –İkaros, Oidipus veya Narkissos gibi; kurban ya da zalimler gibi– neyden kaçmamız gerektiğini ve neyden kaçmamız gerektiğine inandığımızı tanımlamadan kendimizi tanımlayamayız.”
Küçük kızın vakası ve “oyun” olarak kaçış, kitaptaki ilk vakâ. Kısa ama etkili, daha da önemlisi bir kaçış üzerine farklı bir bakış açısı ve yorumla gelen bu ilk vakâ ile Phillips kitabın yazılma rotasını oluşturuyor. Bir kız çocuğunun saklambaç oynarken “gözlerini kapatarak” dünyadan kaçışı Phillips’e, kaçışın basit biçimlerinin bile derin temsil gücü olduğunu gösteriyor. Phillips, küçük oyunlardan yetişkin kaçışlarına uzanan bir çizgi oluşturuyor böylece ve kaçışın yalnızca fiziksel değil, anlatısal ve benlik oluşturucu süreçlere dahil olabileceğini öne sürüyor.
Kaçışa dair ikinci vakâ nam-ı diğer Houdini. “Houdini” gerçek ismi değil. 1874 yılında –büyük Macar psikanalist Sándor Ferenczi’den bir yıl sonra– Budapeşte’de doğan, adı 1876’da Amerika’ya geldiğinde kaydedildiği şekliyle Erik Weisz, Haham Mayer Samuel Weiss’ın üçüncü oğluydu. Houdini’nin hukuk okumuş eğitimli babası, giderek daha fazla Avrupalı Yahudi’nin göç etmek zorunda kaldığı Amerika’da tutunmaya çalışır. Babanın kendisini kabul ettirmesi çok zordur ve bunu başaramaz. Nesiller boyu aktarılan bu tutunma ve başarı süreci kelepçelerden ve kendini kilitli sandıklardan kurtardığı numaralarıyla, ortadan kaybolmaların ustası dünyaca ünlü sihirbaz Houdini’yi var eder. Houdini kelime anlamı olarak da girecektir sözlüklere: Kaçıvermek, belirivermek, kayboluvermek.
Adam Phillips şu etkili cümlelerle bahsediyor Houdini’den:
“Ama çok güçlü bir başkaldırma hevesine kapılmıştı; sanki babası onun için olumsuz bir örnekmiş ve kesinlikle babasına benzememenin en melodramatik yolu, onun için tek çıkış yoluymuş gibi. Diğer birçok aile gibi benimsenmeye –“onlar gibi yapmaya veya olmaya (...) uyum göstermeye (...) benzemeye (...) sistem tarafından kabul edilmeye veya sisteme dahil olmaya” (Oxford İngilizce Sözlüğü)– çalışan ailesi, karşısında (istemiş olabilecekleri gibi) doğaya karşı gelen, yerçekimini alt eden bir çocuk buldu. Houdini hayatını zalim bir asimilasyon parodisi icra etmeye adayacaktı. Her şeye adapte olabilen VE her şeyden kaçabilen bir insan olacaktı.”
Houdini’nin içinde kaybolduğu kutusu onun hem saklanma hem de tamamen “Kaçış” kutusuydu. Phillips, Houdini’yi yalnızca gösteren, izleten ve şaşırtan bir illüzyonist olarak değil, “kendi hapsedilişini yeniden icat eden” obsesif bir figür olarak paylaşıyor bizlerle. Houdini’nin sahnedeki risk alma ve kendini sık sık tekrar konumlandırma davranışını, kontrol, tanınma arzusu ve kendi geçmişinden kaçma biçimleriyle ilişkilendiriyor. Ayrıca Phillips, Houdini’nin eylemlerini hem kahramanlık hem de savunma mekanizması olarak ele alıyor; gösteri ile psikolojik açıklama arasında ince bir gerilim hattı kuruyor.
Üçüncü vakâ, ilişkilerden kaçan erkek vakası olarak çıkıyor karşımıza. Bu bölümde “kaçış”ı sürekli hareket hali, ilişkisizlik ve kader algısı bağlamında tartışıyor Adam Phillips. Phillips burada bireyin kaçış davranışını kişilik örüntüsü ve yineleyici öyküleme (life-narrative) açısından okuyor ve kaçış, kişinin kendini-sunan biçimine dönüşümü bağlamında ele alınıyor. Bu bölümdeki erkek vakâ klasik erkek davranışları sergiliyor gibi fakat kitap okuma konusundaki saplantısı buradaki sorunun ne olduğuna dair alınan yolda Adam Phillips’in çok farklı detaylara temas etmesini sağlıyor.
“Onu çözümün cazibesine kapılmadan problemle ilgilenmeye ikna etmek istedim; “kaçış pençeleri” dediği şey bir bahaneydi. Huzursuzluğunu gidermek için kendi kendine bulduğu tedavi yöntemi, bir alkoliğin içki içmesi gibiydi. Ama bana ifade ettiği gibi –ki bunda haklıydı– okumak ona (ve bana) bayağı mesafe kaydettirmişti. Neticede o kötü haldeyken ne yapabilirdi ki; odasında oturacak, hareket etmeyecek ve bir kitaptan daha iyi bir şeyin gelmesini mi bekleyecekti? (…) Okumakla olan ilişkisi –ikimize de– ebeveynlerinden herhangi biriyle olan ilişkisinden daha ilginç görünmüştü. Veyahut onun için okumak üzerine konuşmak, kendisi ve diğer insanlarla olan yakınlıkları ile şüphelerinden bahsetmenin en uygun yolu haline gelmişti. Çok hızlı okuduğunu söylememe ise gerek yok.”
Kitabın belki en şaşırtıcı ama en etkileyici parçası Emily Dickinson bölümü olarak çıkıyor karşımıza. Phillips, Dickinson’ın yirmi yılı aşkın içe çekilişini pasif bir geri çekilme değil, bir tür yaratıcı “kendi kendini hapsetme” ve özgürleşme stratejisi olarak okuyarak kaçışın edebi ve estetik boyutunu öne çıkarıyor. Bu okuma, Phillips’in kaçışı yalnızca patolojik bir eğilim değil, aynı zamanda varoluşsal/yaratıcı bir olanak olarak kavrayışının güzel bir örneği olarak sunuluyor. Şairin görünmez olma konusundaki kararlılığının ürkütücü şiirlerini nasıl etkilediği, yaşam alanını son derece daraltan Dickinson’ın tam aksine zihnini nasıl açık tuttuğu neredeyse tüm ayrıntılarıyla inceliyor Phillips.
“Muammalardan bir şekilde etkilenmemek, sıradan sevimliliklerle ya da düzenli işlerle tatmin olmamak, hatta bunları yapamıyor olmak dâhiliğin bir işaretiydi. Dickinson’ın erkek kardeşi Austin, onun güzel olmadığı için kendini geri çektiğini düşünüyordu ya da birçok kişinin düşündüğü gibi, Emily Dickinson bir aşk yarası yüzünden –gençliğinde yarım kalmış, muhtemelen açılamadığı en az iki aşkı olmuştu– kendi neslindeki kadınların çoğunun yaşamının aksine, sıradan bir evlilik ya da gayri resmi sosyal işler yaparak uyum sağlayamamıştı.”
Emily Dickinson oldukça gizemli bir hayatın dokunaklı ve anlamlı portresi olarak giriyor Houdini’nin Kutusu’na. Olduğuna inandığı kişi olmak için ne yapması gerektiğini bilen bir portre sunuyor Adam Phillips bizlere. Edebiyat dünyası tarafından idealize edilmiş bir portre olan Dickinson’ın imajı ne olursa olsun, ıssız hayatının getirdiği arınmalar, tehlikeden kaçmak olduğu kadar tehlikeyi de göze almak demekti. Şiirlerine konu ettiği bu tehlikelerden biri de arınmaları, yani yalnızlığın kendisiydi aslında.
Hiç duymuyorum “Kaçış” sözünü
Kan akışım hızlanmadan,
Bir beklenti olmadan
Uçar gibi hissetmeden!
Hiç duymuyorum geniş hapishaneler
Askerler tarafından yıkılan,
Ama parmaklıklarımı çocuk gibi çekiştiriyorum
Sadece tekrar başarısız olmak için!
Houdini’nin Kutusu kişisel, klinik ve kültürel düzlemleri bağlayıp “kaçış”ı farklı rotalarda gösteren bir deneme kitabı. Psikanalitik düşünceye yakınsanız ve edebiyat-kültür analiziyle harmanlanmış soru sorma biçimlerini seviyorsanız bu kitap kesinlikle hoşunuza gidecek. Bir de tabii Adam Phillips bakış açısının farkları ve anlatı güzergahı var. Kaç kişinin aklına gelir Houdini ile Dickinson’ı “Kaçış Sanatı Üzerinden” bir araya getirmek.
HOUDINI'NİN KUTUSU
Adam Phillips
Ayrıntı Yayınları, 2025
Çeviri: Oya Gürbahçe
Tür: Deneme
160 s.







































