En hüzünlü yer
- Şule Tüzül
- 57 dakika önce
- 4 dakikada okunur
Şule Tüzül, Georgi Gospodinov'un Hüznün Fiziği adlı romanı üzerine yazdı: "Hüznün Fiziği'nin temel konuları; zaman, gerçekleşmeyen şeylerin önemi, empati, özellikle çocuklarla ve hayvanlarla kurulan empati, normdan sapmak gibi meseleler."

Sözcükler ve dil mucizevi, büyülü şeyler. Kitaplar sayesinde bu büyünün hazzını doyasıya yaşayabiliyoruz. Bazı kitaplarsa bazı sözcüklerin muhteşemliğini anlatırlar. Bulgar yazar Georgi Gospodinov'un Hüznün Fiziği adlı romanının hüzün sözcüğünü anlatması gibi. Romanı okuduktan sonra hüzün sözcüğü hayatlarımızda çok daha özel ve derin bir yer ediniyor. Çünkü koca bir roman hüznü anlatıyor, hüznün her halini...
Gospodinov bir edebiyat buluşmasında Orhan Pamuk'a hüzün kelimesinin Türkçedeki anlamını soruyor. Orhan Pamuk, bir insanın sahip olduklarını kaybettiği zaman duyduğu his, diyor. Gospodinov ise, Bulgaristan için hüzün kelimesinin, zaten sahip olmadıklarını kaybettiğinde duyduğu his olduğunu söylüyor. Çünkü Bulgaristan yazarın çocukluğunda bir yokluklar ülkesi. Yetişkinliğinde ve tanınan bir yazar olduğunda ailesinin ve birçok insanın sahip olmadıklarına sahip olmuş; başka ülkelere seyahat etmek gibi. Ama tüm sevdikleri, örneğin babası, dedesi bunlara sahip olamadan bu dünyayı terk etmişler. Bu hikâyeler yer alıyor Hüznün Fiziği'nde. Ayrıca yazar, Bulgarca karşılığı "tıga" olan hüzün kelimesinin Türkçedeki duygu yelpazesinin Bulgarcaya çok yakın olduğunu, bu nedenle romanının Türkçe çevirisinin kendisini ayrıca mutlu ettiğini söylüyor bir söyleşisinde.
Hüznün Fiziği, Gospodinov'dan okuduğum ikinci roman. İlki Zaman Sığınağı'ydı. Zaman Sığınağı ile kalbimi fethetmişti Gospodinov, Hüznün Fiziği ile bir kez daha fethetti. Edebiyatseverler için böyle büyük yazarları keşfetmek insana büyük mutluluk veriyor.
Gospodinov şair aynı zamanda. Her iki romanı da bu nedenle şiirsel. Tüm büyük yazarlar gibi bir dil ustası. Edebiyat onun oyun alanı. Dil ve sözcüklerle oyun oynuyor. Hüzün ekmeği, empatikolik gibi birçok sözcük ve tamlama üretiyor. Son derece basit cümleler muazzam derin ve yoğun anlamlar içeriyor. "Ben varız," diyor mesela. Bu öyle bir cümle ki tüm roman boyunca bu cümleyi anlatıyor, bu cümlenin içini dolduruyor aslında Gospodinov. Metni çabucak tüketemiyorsunuz. Cümlelerin tadını alarak ilerlemeniz gerekiyor. Kendisi de romanlarının itici gücünün dil olduğunu, yazım sürecini dilin yönlendirdiğini söylüyor. Dil, zaman ve geçmiş yazara heyecan veren meseleler, romanlarına bu heyecan yansıyor. Hüznün Fiziği'nin temel konuları; zaman, gerçekleşmeyen şeylerin önemi, empati, özellikle çocuklarla ve hayvanlarla kurulan empati, normdan sapmak gibi meseleler.
Hem Zaman Sığınağı’nı hem de Hüznün Fiziği'ni sevmemin ve okurken heyecan duymamın nedenlerinden biri, bir roman adı altında edebiyat türlerinin karıştığı bir metin okuyor olmamdı. Her iki romanda da şiir, makale, kısa hikâyeler, araştırmalar, bilimsel veriler ve görsel anlatımlarla bezenmiş deneysel bir romanın içinde ilerliyoruz. Edebiyatın mitoloji, bilim, tarih ve siyaset ile sarmaş dolaş olduğu anlatımlar bunlar. Ancak Gospodinov tüm bunları öyle güzel harmanlıyor ki şiirsel bir dile sahip harika bir romanın içinde yol alıyoruz, bunu sorgulamıyoruz bile. Kitabın hemen her sayfasında altını çizdiğim bir cümle ya da paragraf bulunuyor.
Gospodinov romanlarının çevirmeni Hasine Şen Karadeniz’i takdirle anmam gerek. Bu kadar söz oyunu yapan bir yazarın metnini ve duygusunu başka bir dile aktarma ustalığını göstermiş. K24’de kendisiyle yapılan bir söyleşiyi okuyup, Bulgaristan Türkü olduğunu, 1989’da Türkiye’ye zorunlu göç nedeniyle geldiğinde Türkçe’yi öğrendiğini, azimli yaşam öyküsünü ve çevirmenliğe dair söylediklerini öğrendikten sonra neden bu kadar iyi bir çeviri okuduğumu daha iyi anladım.* Çevirinin nasıl ve çevirmenin de kim olması gerektiği konusunda bu söyleşiyi okumanızı tavsiye ederim. Yine bu söyleşiden öğrendiğim kadarı ile Gospodinov kitaplarının Türkçeye kazandırılma sürecinde editörün de çok önemli emeği var. Bu vesileyle kitabı yayıma hazırlayan Özde Duygu Gürkan’a ve Hüznün Fiziği gibi harika kitapları son derece titiz ve özenli bir çalışmayla okura ulaştıran Metis Yayınları’na da teşekkür ederim.
Gospodinov'un hayali kahramanı Gaustin her romanında karşımıza çıkıyor. Gospodinov da romanlarında kahramanlardan biri oluyor hep. Gaustin bu romanda da 1937 yılına giden bir kahraman olarak romandaki hikâyelerde yerini alıyor.
Roman hikâyelerle dolu. Hepsi bir hüznün hikâyesi. Gospodinov'un hayatından çok fazla hikâye var ama o otobiyografik bir roman olduğunu kabul etmiyor. Postmodern özellikler taşıyan bir roman Hüznün Fiziği. Gospodinov bazı yerlerde bizzat romanın yazarı olarak araya giriyor, okura sesleniyor. Bazen birinci tekil anlatıcı bazen üçüncü tekil anlatıcı oluyor. Bu yönüyle dinamik bir roman diyebiliriz Hüznün Fiziği için.
Avrupa tarihini masaya yatırıyor Hüznün Fiziği. Kurgu ve gerçek muazzam biçimde birbiriyle dans ediyor. Romanın en etkili özelliklerinden biri ise roman boyunca süren mizah ve ironi.
Gospodinov edebiyatı zaman kapsülleri gibi görüyor. Romanda yer alan bölümlerden birkaçında bu zaman kapsüllerinden bahsediyor. Zaten roman kahramanı Gospodinov da çocukluğunun geçtiği eve dönüp bireysel ve toplumsal tarihe ait nesneler biriktiriyor bu evde. Savaştan, doğal afetlerden, yıkımlardan kurtarılması gereken şeyleri romanlarına koyduğunu, bir anlamda kızına, unutulmaması gerekenler için yazdıklarıyla bir bavul hazırladığını söylüyor. “Açıkçası geleceğe inanmıyorum, yani Mars’a, Venüs’e ya da başka bir yere gidebilme ihtimalimiz beni ilgilendirmiyor. Ben daha çok yakın gelecekle ilgileniyorum ve ona inanıyorum. Bu yüzden anlattığım hikâyeleri aslında kendi çocuklarıma ve onların yaşıtlarına anlatıyormuşum gibi düşünüyorum.”** Geleceğe dair endişe ve belirsizlik duygusu ile yazıyor, yaşadığım coğrafya için ne kadar tanıdık duygular değil mi?
Hüznün Fiziği, kelimenin tam anlamıyla her telden çalıyor. Gospodinov, bireysel ve toplumsal yaşamında, dünyada olup bitenlere dair kafasına takılan ne varsa romanına koymuş. Büyük meseleler ve büyük olaylar değil bunlar, küçük ve sıradan şeyleri anlatan hikâyeler. Yaşamın sırrının da bu küçük ve sıradan şeyler de olduğunu söylüyor yazar. Hikâye kahramanları da sıradan insanlar. Gospodinov bu hikâyelerle sanki onlara bir vefa borcunu ödüyor, romanının kahramanlarına dönüştürerek unutulmamalarını sağlıyor, tıpkı unutulması istemediği onlarca hikâye ve yaşamın içindeki minik ayrıntılar gibi. Hayvan sömürüsü meselesini de romanda birçok farklı yerde, her konuyu ele alışındaki gibi, incelikle masaya yatırmış. Gospodinov vegan ya da vejetaryen olmadığını, meselenin de bununla ilgili olmadığını söylüyor. İnsanın insana yaptıkları kadar, insanın doğaya ve hayvanlara yaptıklarının da adaletsiz olduğunu, tüm adaletsizlikleri dile getirmek, bu adaletsizliklerle ve insan doğasının karanlık yanlarıyla yüzleşmek gerektiği için romanında yer aldığını söylüyor. Romanın ilk sayfalarında Gospodinov'un çocukluğuna dair hikâyeler oluyoruz. Bu hikâyelerde çocuk kahraman insanların bedenine girip geçmişlerine gittiği gibi, aynı şeyi hayvanların bedenine girip onların geçmiş hikâyelerine gidiyor, hissettiklerini hissedebiliyor. "Biz, hayvanlar için cehennemiz, hayvanların kıyamet günüyüz," diyor. Romanın hayvanlara yapılan adaletsizliklerle ilgili bölümlerine, bu adaletsizliği anlatma ustalığına, Gospodinov'un ince duyarlılığına hayran kaldım.
Hüznün Fiziği, bir labirent roman. Gospodinov, her birine bir başlık vererek kısa kısa bölümler halinde ilerliyor, okurunu da bu labirent yolculuğunda gezdiriyor. Tam ipin ucunu kaçırdığınız hissine kapıldığınızda daha önceki bölümlerle bağlantı kuruyor. Romanın sonuna vardığımızda her şey birbirine bağlanmış oluyor ancak açık uçlu bir son bu; okurun hayal dünyasına bırakıyor romanın sonunu. Labirent Borges'in sıkça kullandığı kavramlardan biri. Bir Borges hayranı olan Gospodinov da labirent temasını romanına ustaca yansıtmış. Hayat da bir labirent; doğru ya da yanlış seçtiğimiz yollarla, seçimlerimize göre kurulan yaşamımızla, giriş ve çıkış arasında bin bir türlü macerayla yol aldığımız bir labirent. Romanının bir yerinde "hayat çizgisel değildir," derken, başka bir yerde ise "roman saf bir tür değildir," diyor.
"En hüzünlü yer dünyanın ta kendisi," diyor Gospodinov...
Comments