Ve Ölülerin üzerine Joyce izinde James’i ararken ~II~
Hasan Sezer, James Joyce özelinde başlattığı yazı serisine devam ediyor: "Joyce, epifani kavramı çerçevesince karakterlerinde bir uyanma, farkındalık hali yaratırken İrlanda için bir dönüşüm, başkalaşım çağı istemektedir. Onun epifanisi İrlanda’ya karşı beslenen bir ümittir."
Hasan Sezer
Epifanik Tasarımlar
Joyce Dublin’i terk ederken büyüdüğü şehrin dokusunu zihnine kazımış, bu şehrin sokaklarını olabildiğine açık ve çarpıcı bir biçemde sergileyecek öykülerini tasarlamaya başlamıştı. Bu tasarımın temelinde de pek tabii ilk gençlik çağlarında ilgilenmeye başladığı epifani[1] yer almaktaydı.
Birçok maceranın ardından Trieste’ye yerleşen ve burada İngilizce öğretmenliği yapmaya başlayan Joyce, kardeşinin de yardımlarıyla ilk basılı eseri olan Oda Müziği ismi altında topladığı şiirlerini yayımlattı. Bu süre zarfında Joyce on öyküden oluşmasını planladığı-ki nihayetinde on beş öykü olacaktı- Dublinliler’i tamamladı ve uzun, çetrefilli yolun ortasında kendini buldu.
Dönemin yayıncısı Grant Richrads’a öykülerini göndermeden önce metinlerin içinde yer alan birçok olayın doğruluğunu, olup olamayacağını-bir papazın dini kıyafetleriyle gömülmesi gibi- kontrol dahi ettirdi. On öyküyü gönderen Joyce sonrasında dört öykü daha ekleyerek seçkiyi on dört öyküye çıkardı.
Öyküleri okuyan Richards başta kitabı yayımlamayı kabul etse de sonrasında çeşitli noktaları bahane ederek yayımlama fikrinden uzaklaştı. Buradaki en büyük etken yasa gereği cezai yük altında bulunan matbaacının metinleri ofansif ve saldırgan bulmasıydı. Söz konusu noktalar çıkarılmadığı müddetçe metni basmayı kabul etmeyeceğini bildirmişti.
Joyce’a göre kitabı oluşturan metinlerin her biri resmin çizilmesinde oldukça büyük bir önem taşımaktaydı. Herhangi bir öykünün içerisindeki herhangi bir cümle dahi çıkarılırsa kitap gücünü yitirecek, işlevinden uzaklaşacaktı. Elbette bu işlev dönemin Dublin’inin ve Dublin’li anlayışının katıksız portresini oluşturmaktı. Söz konusu portrenin eksiksiz olmasını isteyen ve tasarımını kederin, öfkenin ve öfkeyle harmanlanmış kederden zevk duymanın merkezinde gerçekleştiren Joyce için metinlerin içinde ufak oynamalar yapmak imkansızdı. Dolayısıyla ısrarlı ve tartışmacı bir tavırla Richards ile çekişmeye başladı. Kitabı geri çekeceğine dair tehditler savursa bile istediğini alamadı.
Çeşitli noktalarda düzeltmeler yaparak kitabı yeniden yayımcıya gönderen Joyce için yaşam da oldukça karmaşıktı. İş yaşantısı iyi gitmiyor, ağır maddi sıkıntılar çekiyordu. Roman projesi Kahraman Stephen’in beş yüz sayfasını yazmasına rağmen yazıma devam edemiyordu.
Yükler ağırlaştıkça kaçmayı alışkanlık haline getirmiş Joyce, Roma’daki bir iş fırsatını bahane ederek Trieste’den ayrıldı. Bu durgunluk döneminde Roma’nın tarihi dokusuyla karşılaşıp ölü şehrin hayaletini soludukça Ölüler’e gidecek yolun temellerini bilincinde yeşertti.
Tarihin gölgesi altında kalan karanlık şehirdeki sıkıcı işine kısa süre dayanabilen Joyce hemen Trieste’ye döndü. Bu sırada ikinci çocuğu da doğmuştu. Öğrencilerinin yardımıyla konferanslar vermeye ve makaleler yazmaya başlamış ancak önüne geçemediği bir alkol problemiyle karşı karşıya kalmıştı. Üzerine Nora’nın da düşük yapmasıyla oldukça derinden etkilenen Joyce için karanlık baskın gelmekteydi. Yine de durmamış, hikayelerini yeniden gözden geçirmiş ve Ölüler’i yazmaya koyulmuştu. Bu sırada Kahraman Stephen’i de incelemeye almıştı. Zira ne olursa olsun, daracık bir odanın içinde, küçük, tek kişilik denebilecek bir yatakta iki küçük çocukla uyurken bile, o küçük odanın köşesinde bir masa, masanın üzerinde de yazı malzemeleri bulunurdu. Ve Joyce, her şeye rağmen yazarak nefes alıyordu.
Ölüler’i de yazdıktan sonra Richards ile anlaşmazlığın sonucunda artık nihai halini alan, on beş öyküden oluşan kitabını yeni yayınevlerine önermeye başladı.
Dıram Dıram Dirim Dirim
Yayımlanması oldukça zorlu olan bu kitabın dönemin yayımcıları tarafından reddedilmesi kötülüğünden, yavanlığından yahut aykırılığından kaynaklanmadı. Genç yaşta kalemi eline alan ve ömrünün sonuna değin tuttuğu kalemle edebiyatın peşinden koşan Joyce gönüllü dediği sürgüne giderken dahi edebi kavuşumla yurdunu betimleme fikirleri tasarladı.
Ortaya koyduğu eserlerin tamamında yaşantısının izdüşümlerini sergileyen bir yazar için söz konusu betim girişimi elbette ilginç gözükmüyordu. Ancak Britanyalı birçok kişi tarafından saldırgan ve zedeleyici karşılanan bu anlatıların gerçeklik bağıntısı, dönemin genç yazarının hayır cevabıyla sık sık karşılaşmasına sebebiyet veriyor, öykülerin içeriğinin gerçeklikten kopuk olduğu savunuluyordu. Aksine, bugünden bakıldığında Joyce’un kurgusunun sahiciliği tartışılmaz bir konumda olduğu açıktır.
“İyi ama, baksana, John,” dedi Mr O’Connor. “İngiltere kralına neden hoş geldin diyelim? Parnell kendisi de...” “Parnell öldü,” dedi Mr. Henchy. “Bakın, ben bu olaya şöyle bakıyorum. Bu adam tahta oturuncaya kadar anasını bekleye bekleye saçları ağardı. Keyfine düşkün bir adam, bizim hakkımızda da kötü bir niyeti yok. Bayağı doğru dürüst bir adam, bana sorarsanız, hiç öyle bozuk bir tarafı yok…”
15 öyküyü bir araya getirerek hem İrlanda’nın çalkantılı ve iç karışıklıklarla örülü döneminin portresini çizen hem de şehrin ruhunu yansıtmayı başaran Joyce’un karakterleri sokakta yürürken bira parasını hesaplamakta, bir sonraki gün yiyecekleri yemeği düşünürken geleceğin tutkusunda kendilerini kaybetmektedir. Açıkça gösterilen ve betimlenen ruhun ardında, satır aralarında gezinmeyi bırakmayan İrlanda’nın kanıksanmış sorunlarıdır.
Söz konusu kanıksanmış sorunların aktarımında dönemin anlatı tarzından uzak, modern olarak adlandırılabilecek bir hava hakimdir. Her öykü içinde taşıdığı ağır ve Atlas’ın yükünden nasibini alarak portrenin dumanlı bir sahada inşa edilmesini sağlarken öte yandan sis duvarları ardında uyanışın hissiyatıyla çevrili umut ışığı sezilmektedir.
Dağınık, bir yanıp bir sönen varoluşlarının farkındaydı, ama kavrayamıyordu. Kendi kimliği de elle tutulmaz kurşunî bir dünyaya solup gidiyordu: bu ölülerin bir zamanlar kurduğu ve içinde yaşadığı, bu elle tutulur dünya kendisi de eriyor ve ufalanıyordu.
Dublinliler’e iki yorum getirilebilir. Joyce, epifani kavramı çerçevesince karakterlerinde bir uyanma, farkındalık hali yaratırken İrlanda için bir dönüşüm, başkalaşım çağı istemektedir. Onun epifanisi İrlanda’ya karşı beslenen bir ümittir. Her geçen gün fakirleşen, silahlanma çağrılarına bürünen ve dinin kurtulunamaz olarak düşünülen baskısı altında ezilen İrlanda halkının uyanmasını, çevresinde olan bitenin farkına varmasını beklemektedir. Ya da görüldüğü üzere saf bir betimleme haliyle Dublin yaşantısını ve düşünüşü tasvir etmekte, Dublin sürgününü katıksız anlatmaktadır.
Her ne olursa olsun, özellikle Ölüler’in, kalıntılarla süslü Roma hissiyatının anlatısı, Dublin’in sokak araları ve ölümsüz çarpışma düşüncesinin aktarımı bir titanın ayak seslerini duyurmuştur.
Ve Ölülerin Üzerine
Kız Kardeşler, Bir Karşılaşma, Araby, Eveline, Yarıştan Sonra, İki Kafadar, Pansiyon, Küçük Bir Gölge, Kısasa Kısas, Kil, Acı Bir Olay, Komite Odasında Sarmaşık, Bir Anne, Tanrının Lütfu, Ölüler isimleriyle bir araya gelmiş zihin açıcı ve oldukça başarılı öyküler, Joyce’un yaşantısındaki izleri, dini yönlendirme ve baskı, aşk, kaçış, sürgün arayışı ve yaşamın ve ölümün farkındalığı taşımaktadır. Bu noktadaki başarı Joyce’un kendi yaşantısıyla gözlemini bitiştirerek Dublin savaşımını betimlerken felsefi bir arayış ruhuyla sürgünlüğü, Dublin’i ve Dublinliler’i sorgulamasıdır.
Açıkça gözükmektedir ki söz konusu sorgulamanın gerçekliği yayımcıları korkuttu ve eserin gün yüzüne çıkmasını geciktirdi. Ancak bariz sebeplerden dolayı yayımcılarla başı belada olan Joyce birçok açıdan farklılık taşıyan, eşsiz Dublin anlatılarını okuyucunun beğenisine sunmak adına mücadele etmekten geri kalmadı.
Yıllar sonra istemeye istemeye de olsa Dublin’e giden Joyce, burada yeni bir yayımcıyla anlaştı. Richards’tan sonra kitabı basmayı kabul eden ilk isim olan Roberts ile sözleşme imzaladı. Ancak bu süreç de Richards ile olduğundan farklı ilerlemedi. Düzeltme, geri çekme ve erteleme döngüsünde ilerleyen görüşmelerin sonucunda yine hüsran doğdu. Kitabın İrlanda’ya zarar vereceğini öne süren savın kuvvetlenmesi karşılıklı tehditlerin erteleme bahanesinden dava iddialarına dönüşmesine sebep oldu. Bu dönemde yaşananlar Joyce için Sürgünler’in ve Ulysses’in altyapısını oluşturacaktı.
Sürecin sonunda prova baskıları imha edildi. Joyce Dublinliler’in bu acı ve çelişki dolu süreci nedeniyle Kahraman Stephen’i dönüştürdüğü, akordeon başlıklı dediği eseri, üç bölümünü yazdığı Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi’ni devam ettiremiyor ve Dublinliler yayımlanana kadar başka bir metni tamamlayamayacağını düşünüyordu.
Sözleşmenin boşa düşmesiyle, Dublin’i nasıl yerine Dublin’de biz nasılız diyen Dublinliler yeni yayımcıların kapısında hayır ile tanıştı.
Bu sırada W.B.Yeats ile geçmiş yıllara dayanan ilişkisi neticesinde Yeats’ın dostu Ezra Pound tarafından bir mektup alan Joyce, öykülerini okuması için Pound’a gönderdi. Öyküleri beğenen Pound Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi’nin yayımlanmasında da oldukça önemli bir rol oynayacaktı.
Şanslı yılın, 1914’ün başlarında Pound Dublinliler’i editörlere önermek istediğini ilettiği sırada Joyce’a olan davranışı nedeniyle pişmanlık duyan Richards kitaba yeniden göz atmayı teklif etti. Pound sayesinde eli güçlenen Joyce Richards’a Dublinliler’i gönderirken acele etmesini bildirdi. Tesadüf müdür bilinmez, böylece, on yıllık acı dolu bir maceranın ardından, ertelemelere ve düzeltmelere takılmadan Dublinliler yayımlandı.
Saf gerçekliği ve bir dönem portresinin ötesinde dönem yaşantısını aktaran, incelendikçe derinleştiği fark edilecek, çağının ve çağının ötesi dönemlerde kıymetini koruyan Dublinliler Joyce külliyatının yapı taşlarından biri haline geldi. Her ne kadar sansasyon yaratımından uzak kalsa da özellikle Ölüler ile de öne çıkan orta ve düşük sınıf Dublin yaşantısının epifanik eksende geçmişe ve geçmişe duyulan bağının aktarımı yoğun ve coşkun bir anlam yükü barındırıyordu. Karanlık sürgün isteğinin anlatısında İbsen’in uyanan ölülerinin aksine[2] ölüler uyanmıyor, Dublin’in, İrlanda’nın yeşil ovalarında mahkûm yaşantılar tarihi çalkantılardan bugüne, o gizlenmek istenen anlatılar yarına ulaşıyordu.
Pound yayımlanan kitabı İrlanda edebiyatına yeni bir temanın girişi olarak duyurdu. Bu doğru tespitin yanında eleştirmenler kitapla pek ilgilenmedi. Çoğu üstünkörü bir şekilde anlatı dizisini inceledi ve kayda değer buldu, yine de Joyce’un beklediği etki oluşmamıştı.
Dublinliler’i yayımlatmayı başaran Joyce’un Ezra Pound ile kurduğu ilişki parçalar halinde üç bölümü yazılmış portrenin de yayım macerasına girmesini sağladı ki bu durum Joyce’u yazmaya teşvik etti.
Yazım tıkanıklığını, beklentiler altında ezilmeyi ve durmayı bırakan Joyce kolları sıvadı ve Stephen Dedalus’un yarım bıraktığı macerasının peşinden koştu. Bu koşuş edebiyat tarihinin değişiminin başlangıcı oldu. Zira Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi bilinç akışının ilk adımlarını taşıyacaktı.
Adsum.
Kaynakça:
Ellmann, Richard (2012) James Joyce, Hayatı ve Eserleri, (Çev: Zafer Avşar) İstanbul, Kabalcı Yayınevi.
Joyce, James (2014) Bırak Seni Seveyim/Mektuplar, (Çev: Pelin Arda) İstanbul, Dedalus Yayınevi.
Joyce, James (2018) Nora’ya Mektuplar, (Çev: Nilüfer Akkaya) İstanbul, Alakarga Yayınları.
Joyce, James (2015) Dublinliler, (Çev: Murat Belge,) İstanbul, İletişim Yayınları
İleri Okumalar:
Fargnoli A. Nicholas, Gillesie M. Patrick, (2006) Critical Companion to James Joyce:
A Literary Reference to His Life and Work, New York, Facts On File.
Kenner, Hugh. (1987) Dublin’s Joyce. New York, Columbia University Press.
[1] Bir insanın, eşyanın bile aniden ruhuna kavuşması, kısaca aydınlanması anlamını taşımaktaydı. (Sezer, Hasan (2023) Bataklığa Saplanan Soğuk Cilalı Taşlar Litera Edebiyat [2] Bkz: İbsen, Henrik (2006) Denizden Gelen Kadın-Biz Ölüler Uyanınca (Çev: Beliz Güçbilmez) Ankara, Deniz Kitabevi
Hasan Sezer'in James Joyce serisinin diğer yazıları:
Коментарі