top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook

Bir başyapıtın dramı: Ölü Canlar’ın doğumu, yakılışı ve efsanesi

Nilüfer Kuzu, başyapıtı Ölü Canlar odağında, Gogol üzerine yazdı: "Gogol, insan ve yazar olarak mükemmelliğe ulaşmayı hedeflemiş ve yapıtıyla ülkesine kurtuluş yolunu göstermek için Tanrı tarafından seçildiğine inanmıştı. Sonuç olarak, hedeflediği amaca ulaşmak için kendisini fiziksel ve ruhsal açıdan yetersiz hisseden yazar, kusurlu bulduğu ikinci cildi ilk kez 1845’de, ikinci defa ise 1852 yılında ateşe vermiş ve son olaydan birkaç gün sonra vefat etmişti."


ree

Ölü Canlar Gogol’e Puşkin’in vasiyetiydi. Büyük bir bölümünü Roma’da tamamladığı başyapıtı olan bu eserin birinci cildini 1842’de yayımladı. Sergey Aksakov, Gogol’ün Ölü Canlar’ın ilk bölümünü okuduğunda kendisinde bıraktığı etkiyi şöyle anlatır: “Bu insanı kendinden geçiren bir heyecan, okunduğu sırada bizde olup dinleme şansına sahip olamayanları kıskandıran tam bir mutluluktu; çünkü Gogol diğer yakınlarına eseri hemen okumadı.”


Gogol Ölü Canlar’ın kahramanı Çiçikov’un yasal işlemlerini gerçekçi kılabilmek için Aksakov’dan sürekli mahkeme kayıtları ve başka türden evraklar istemiş. Eserin ilk baskısının satışından gelen para da Gogol’ün Petersburg’daki borçlarına gidecekti…


Eserin üç ciltlik tasarlanmasında, Dante Alighieri’nin “İlahi Komedya” yapıtından etkilendiği söylenir. Dante dışında Homeros’un da Gogol’ü, “İlyada” ve “Odesa” yapıtlarıyla etkilediği, özellikle de Odesa’nın kahramanı Odysseus’un türlü zorluklardan sonra eve dönüşüyle, ahlaki bağlamda kendi evine dönen “Ölü Canlar” fikriyle, yazara kendi “Odysseus yolu”nu yaratmada ilham verdiği söylenmekte.

 

Gogol geçirdiği bir bunalım sırasında kitabın ikinci cildini yakar. İkinci cildin yakılmasıyla ilgili farklı görüşler ileri sürülmüştü. Bunlardan biri de yazarın onun mükemmelliğe ulaşamadığı düşüncesiyle bilerek yaktığı görüşü. Şöyle ki, yaşamının son yıllarında şiddetlenen manik-depresif psikoz hastası olan Gogol, insan ve yazar olarak mükemmelliğe ulaşmayı hedeflemiş ve yapıtıyla ülkesine kurtuluş yolunu göstermek için Tanrı tarafından seçildiğine inanmıştı. Sonuç olarak, hedeflediği amaca ulaşmak için kendisini fiziksel ve ruhsal açıdan yetersiz hisseden yazar, kusurlu bulduğu ikinci cildi ilk kez 1845’de, ikinci defa ise 1852 yılında ateşe vermiş ve son olaydan birkaç gün sonra vefat etmişti. Kimi araştırmacılara göre 1845 yılında çalışmasını yakmamış ancak tümüyle yok ederek baştan yazmıştı. Bir diğer iddiaya göre 1852 yılında Gogol taslak yerine yanlışlıkla romanın tamamlanmış halini ateşe vermişti. Nitekim son yıllarda gazetelerde çıkan haberlere göre Amerika’da yaşayan Rus asıllı bir işadamı, Ölü Canlar’ın ikinci cildinin henüz bilinmeyen tamamlanmış halini arşivinde bulunduruyor. Üçüncü cildi ise Gogol, yazamamıştır ve bu cilt ile ilgili sadece taslak olarak birtakım bilgiler mevcuttur ve bunlar yazarın 1852 yılında ölümünden sonra yayımlanır.


Sergey Aksakov, Ölü Canlar’ın matbaadan geldiği anı şöyle anlatır: “Ölü Canlar matbaadan gelmişti, dostlarına armağan etmek üzere verilmesi gereken 20 küsur nüshayı Gogol’e yolculuktan önce yetiştirdiler. İlk nüshalar 21 Mayıs’ta, Konstantin’in doğum gününde doğrudan bize geldi; Gogol hemen bir nüshayı doğum günü olan Konstantin’e, bir nüshayı da üzerine, ‘Dostlarım, tüm Aksakov ailesi ve bireylerine,’ yazıp imzalayarak armağan etti. (…) Burada üçüncü kez Ölü Canlar’ın ikinci cildinin iki yıl sonra hazır olacağını vaat etti, ancak basım sırasında burada olacağına söz vermedi…” 


Yuriy Mann Ölü Canlar üzerine yazdığı kitabında, romanın Gogol’ün yaşamına etkisini şöyle ifade eder: “Ölü Canlar Gogol’ün en büyük yapıtıdır. Onu, genç bir adam, neredeyse bir delikanlı olarak yazmaya başlamış; onunla olgunluk çağına girmiş, yaşamının sonuna yaklaşmıştır. Gogol, ‘Ölü Canlar’a sanatsal dehası, düşünce esrimesi, umut dolu tutkusu olmak üzere her şeyini vermiştir. ‘Ölü Canlar’ Gogol’ün yaşamı, ölümsüzlüğü ve ölümüdür.”


Dönemin Rusya’sının kısa tarihçesini vermek gerekirse, 1861 yılına kadar Rusya’da feodal dönemin temsili olarak toprak köleliği sistemi mevcut olduğu için, toprak beyleri kendilerine ait serf de denilen kölelere sahiptir. 1861 yılında Toprak Reformu ile birlikte resmi olarak kaldırılmış olmasına rağmen yine de köylülerin tam anlamıyla özgürleştiği söylenemez.


Ölü Canlar’ın temelini oluşturan olay –resmi kayıtlara göre canlı görünen ancak gerçekte ölmüş olan köleleri satın alan, onları teminat olarak kullanıp bankadan kredi çeken ve kayıplara karışan bir kişinin dolandırıcılık öyküsü– gerçekte yaşanmış ve Gogol’e Puşkin tarafından anlatılmıştır. Puşkin’in ölümü Gogol’ün ruhundaki tüm hastalıkların gün yüzüne çıkmasının bir başka nedeni olur.


Gogol, 7 Ekim 1835 tarihinde Puşkin’e yazdığı mektupta Ölü Canlar’ı yazmaya başladığı haberini vermişti: “Ölü Canlar’ı yazmaya başladım. Olay örgüsü dizildiğinde çok uzun bir roman haline geldi; galiba çok eğlenceli olacak. Ama üçüncü bölümdeyken durdum. İnsanın yakınlık kurabileceği bir iftiracı arıyordum. Bu romanda Rusya’yı göstermek istiyordum; tek bir yüzüyle de olsa…”


Mektuptan da anlaşılacağı üzere Ölü Canlar’ı önce hiciv olarak yazmayı düşünmüştü. Ancak daha sonra değişime uğradığını, V. A. Jukovski’ye yazdığı 12 Kasım 1836 tarihli mektubunda anlatır: “… Petersburg’dayken başladığım Ölü Canlar’a devam etmeye başladım. Her şeye yeniden başladım ve ne yazacağımı iyice düşündüm; şimdi adeta tarihçeymiş gibi sakin bir dille yazıyorum. (…) Bu eserin hak ettiği gibi altından kalkabilsem… ne muazzam, ne benzersiz bir fikir! 

(…) Ölü Canlar’a kendimi tamamen kaptırmış haldeyim. Eserim uçsuz bucaksız olacak, yakında biteceğe benzemiyor. Yeniyetme sınıflar ve her kesimden insanlar bana düşman kesilecek ama, elden ne gelir! Yurttaşlarımla savaş vermek kaderimde varmış demek. (…) Öldüğümde adımın benden daha şanslı olacağını biliyorum; biliyorum ki aynı yurttaşlarımın torunları gözleri yaşlı, ruhuma övgüler yağdıracak…”


Gogol kendisinin kuşaklar boyu ilgi göreceği konusundaki öngörüsünde haklı çıkmıştır. Gogol’ün üzerine yapılan akademik araştırmalarda son yıllarda artış gözlenmektedir. Ancak Nekrasov’un 1855 yılındaki şu sözleri halen güncelliğini korumakta ve boşluk olduğunu göstermektedir: “Gogol, tartışmasız, yaratma gücü verilmiş olanlar arasında yepyeni, başka yazarların yazdıkları üzerinden oluşturulan kuramlara sığmayan bir fenomendir. Dolayısıyla onun hakkında yapılacak yorumların temelleri de yepyeni olmalıdır. Toprağımız yeteneklerle doludur –belki de bir gün bize Gogol’ü açıklayacak bir yazar ortaya çıkacaktır; şimdilik ise onun kahramanlarıyla ilgili yazacağımız kısa notlarla yetinelim ve beklemeye devam edelim– hem daha yararlı, hem daha mütevazı olacaktır.”


Gogol konusuna eğilen bir diğer bilimci Yuri Mann, Nekrasov’un haklılığını ortaya koyarak 2007 yılında şöyle diyordu: “Bu satırların yazılmasından bu yana yüzyıldan fazla zaman geçmiştir. Bu süre içinde hem ülkemizde hem yurt dışında Gogol üzerinde çok kapsamlı bir literatür ortaya çıkmıştır ancak Nekrasov’un sözleri yine de güncelliğini korumaktadır. Biz halen tüketici bi1imsel araştırmalardan çok ‘kısa notlarla’ karşı karşıyayız. Buradaki sorun birçok derinlikli çalışmaya imza atmış olan eleştirel düşüncenin yetersizliği değil; ‘araştırma konusunun’ şaşırtıcı gizemi ve karmaşıklığıdır.” 


Türkiye’deki akademik çalışmalara bakıldığında, YÖK Ulusal Tez merkezinden yapılan Gogol sorgulama sonucunda yirmi dört kayıt bulunmaktadır.* Ayrıca Ölü Canlar Milli Eğitim Bakanlığı tarafından oluşturulan 100 Temel Eser listesinde dört Rus yazın örneğinden biridir.


Kaynakça: 

  • Sergey Aksakov – Gogol ile Dostluğumuz ve Mektuplaşmamız (1832-1852), İletişim Yayınları 

  • Melda Şenel – N.V. Gogol’ün “Ölü Canlar” Poemasında Yol Kronotopu (Makale) 

  • Cihan Bilgili – Serflik Sisteminin Gelişimi ve Kulakların Ortaya Çıkma Süreci (Makale) 

  • Nikolay Vasilyeviç Gogol – Ölü Canlar, İletişim Yayınları 

  • Nilüfer Denissova – Kültür Politikası ve Yazın Çevirisi N. V. Gogol Ölü Canlar Yapıtı, Doktora Tezi

Yorumlar


bottom of page