top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara
  • Yazarın fotoğrafıLitera

Sağ Ol Yaşar Kemal!

Zafer Köse

Güncel ve kadim bir iletişim


Yaşar Kemal bu memleketteki her okuryazara birçok anı bırakmıştır. Dünyanın dört bir yanındaki milyonlarca insana bir etkisi olmuştur. Kim bilir kaç yıl daha, kaç yüzyıl daha devam edecek bir etki bu.


Zülfü Livaneli’nin hayatındaki Yaşar Kemal’in yeri ise, kuşkusuz bambaşkadır. Çocuk yaşta okuduğu İnce Memed’i, bir kitaba hayatında ilk ve son kez yaptığı biçimde kaldırıp öpen Zülfü için en sevilen yazardır elbette Yaşar Kemal. Yeni öğrendiği İnce Memed türküsünü çalmak üzere kapısını çaldıktan sonra, onlarca yıl boyunca sürekli görüştüğü bir ustadır. Daha güzel bir dünya, daha özgür bir memleket uğruna verilen mücadelede bir yoldaştır. Tutsaklık, sürgünlük, yoksulluk günlerinde dayanışma içinde bulunduğu bir dosttur. Neşeli günleri, başarıları, şakaları paylaştığı bir arkadaştır. Hayata dair düşüncelerin geliştirilmesinde, derin duyguların yaratılmasında, bir bestesinin ilk çalınmasında, bir yazısının ilk okunmasında, Yaşar Kemal hep üretim sürecinde yer alan bir dinleyicidir, okurdur.


Böylesine derinlikli bir ilişki sonucunda ortaya çıkıyor, Livaneli’nin Yaşar Kemal kitabı.


Oyun değil, hayat


Livaneli, Yaşar Kemal’in “Çukurova’yı anlatan romancı” diye tanımlanması durumunda anlaşılamayacağını vurguluyor. Evrensel insan hikayesini anlatırken, daha da önemlisi bunu anlamaya çalışırken, Yaşar Kemal’in kullandığı laboratuvarlardan biridir Çukurova. “Bir roman dünyası yaratmak” diyor buna Livaneli ve ekliyor: “O dünyayı gerçeğinden ayırmak, bir mikro kozmos olarak kendi evreni haline getirip bu yolla bütün insanlığı anlatmak.”

Yaşar Kemal’in roman anlayışının “insanı anlatmak”a dayandığı açıktır. İnsanı; coğrafyası, kültürü ve diğer koşulları içinde ele alarak anlatır. Belli bir zamanda, belli bir bölgede yaşayan insana derinlemesine bir bakış, elbette başka zamanlarda ve başka coğrafyalarda da geçerli insan niteliklerini görünür hale getiriyor.


Bu nedenle, en başından beri ortaya çıkmış bütün büyük anlatıcılar, aynı kökten gelir gibi ortak özelliklere sahiptir. Livaneli her dönemdeki akımlar, modalar konusunda “Biri geliyor, biri gidiyor.” diyerek köke sadık kalmanın önemine dikkat çekiyor. “Yaşar Kemal bana edebiyatta, müzikte, resimde, hangi dalda olursa olsun oyun oynamamayı öğretti.”


Kitabın adı da buradan geliyor: Bir Japon hikayesinde, ustalığı bile aşan kartal avcısının artık oksuz, yaysız, araç gereçsiz kartal avlama aşamasına ulaşması gibi; Yaşar Kemal’in roman hilelerini, yazma tekniklerini ve dil kurallarını aşmış anlatımındaki o büyük “saf”lıktan!


İmgeler, düşünceler


Karlı Stockholm sokaklarında Anadolu türküleri söyleyerek dolaşan dostlar. Paris’te Abidin Dino’yla sohbetler. Elysee Sarayı’nda Fransa Cumhurbaşkanı tarafından “kumandan” ilan edilirken Yaşar Kemal’in yüzünde beliren muzip gülümseme. Cengiz Aytmatov’la birlikte karlı Alatav dağlarının dibinde geçen günler. Ölüm oruçlarında hayat kurtarmak için uğraşmalar. Mahkemelerde hapis kararı verenlere Yaşar Kemal’in “Ben de sizi mahkûm ediyorum!” diye haykırması.


Ve dostlar… Birçok dost geçiyor sayfaların içinden. Bir kaleydoskopa bakar gibi okuyoruz kitabı. Gözümüzün önündeki çarpıcı görüntüler sürekli değişiyor. Zihnimize ulaşan her bir imge birçok düşünceyi tetikliyor, bir düşünsel şenlik yaşıyoruz. Livaneli’nin Yaşar Kemal’le ilgili düşünceleri ve anıları arasında, “hediyeler yaratmak” konusunda anlattıkları çok çarpıcı.


Livaneli, İsveç’te geçen hasret dolu ilk ve en zor yıllardan sonra, tehlikeli de olsa dayanamayıp İstanbul’a dönmüş, Yaşar Kemal’le dolaşmaktadır. İsveç havasının onda yarattığı karanlık ve mültecilik sızısı hızla dağılmaktadır. Belediye otobüslerinin üzerindeki yazılar bile, nasıl da coşku vermektedir!


“Tabelalar Türkçeydi, bana sesleniyorlardı. Çevremdeki kalabalıktan kulağıma çalınan laf kırıntılarını kaçırmıyordum. Ana dilim konuşuluyordu. Balıkçı tezgâhlarının yanında bekleyip balık kapmaya uğraşan kedilere bile baktıkça, ‘İşte Türk kedisi’ diye düşünüyordum, ‘bizden.’ Ağaçtaki serçeler de bizdendi.”


Livaneli, “Boğaz pırıl pırıl parlıyordu, ömrümün en mutlu gününü yaşıyordum.” diye anlatıyor. “Bir kez daha derinden kavradım ki, ben bu toprağı seviyorum, buraya aitim.”


Belli ki böyle hissetmesinde, İstanbul’u Yaşar Kemal’le birlikte dolaşmasının payı büyük: “Yaşar Kemal o gün bana İstanbul’u hediye etmişti.” Anlıyorsunuz ki, en büyük hediye, zaten hep var olan bir şeyin anlamının yeniden yaratılmasıymış.


Bize de Zeynel hediye etmemiş miydi İstanbul’u? Ege’yi Çakırcalı, Ağrı Dağı’nı Gülbahar ve Ahmet, Karınca Adası’nı Poyraz Musa… Romanlarındaki karakterleriyle Yaşar Kemal bize umudu, aşkı, dereleri, insanlık onurunu, birdenbire patlayan çiçeklerin güzelliğini hediye etmedi mi?


Başkaldırının bilinci


Yaşar Kemal’in yapıtlarında tekrar tekrar yarattığı gerçekliklerin başında, en kadim insanlık durumlarından biri olan başkaldırmanın bilinci geliyor. Neredeyse bütün karakterlerindeki olumlu ve olumsuz özellikler, boyun eğmek veya eğmemekle ilişkili biçimde gelişiyor.


Başkaldırmak, bilinçlenmekten öncelikli bir konu olarak ortaya çıkıyor Yaşar Kemal’de. Yani kahramanları bilinçlendiği için başkaldırmıyor, başkaldıran özellikleri geliştikçe bilinçleniyorlar.


Livaneli’nin önsözde belirttiği gibi, ileride Yaşar Kemal üzerine önemli tezler, kapsamlı araştırmalar yazılacaktır. Herhalde başkaldırı-bilinçlenmek meselesi, Yaşar Kemal incelemelerinde ele alınacak temel konulardan biri olacaktır.


Biz de Livaneli’yle birlikte hep tekrar edeceğiz:


Sağ ol Yaşar Kemal. Bizi hiç yanıltmadığın, bu toprakları yürekten sevdiğin ve karanlık korku imparatorluğuna cesaretle karşı çıktığın için.






Gözüyle Kartal Avlayan Yazar: Yaşar Kemal

Zülfü Livaneli

İnkılap Kitabevi, 256 s.

İstanbul, 2021.











bottom of page