top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara

Semrin Şahin öykücülüğünde sosyal sorunlar ve ille de sarı

Refik Baskın, Semrin Şahin'in öykücülüğü üzerine yazdı: "Yazar öykülerinde, sorunları somut bir şekilde ortaya koyar, çözüm ister. Okuyucuya soru sordurur. Kendi yanıtını oluşturmasını ister. İnsanlığın iyiliğini, mutluluğunu arzular."


Refik Baskın



“…yazarın okuyucuyu yalancı mutlu sonlarla oyalayıp eğlendirmeye kalkışması, düzeyi düşük bir dolandırıcılıktır bence.” (Vedat Türkali)

Günümüzün genç eğitimci yazarlarından Semrin Şahin, öykülerinde seçtiği konular, anlatımındaki yalınlık ve kurgularındaki ustalıkla öykücülükte adı kalıcı olmaya aday. Şahin,  sosyal gerçekçi bir sanat anlayışını benimsemiş… Sanat toplum için anlayışı içinde, tek tek bireylerin her çeşit sorunlarına eğilerek, onların fotoğrafını çekerek, kalemini toplum için, inandığı çağdaş, bilimsel, toplumsal değerler için kullanıyor. Bu değerler düşünce özgürlüğü başta olmak üzere kadın hakları, çocuk hakları, çevre sorunları, göç, işsizlik... gibi gündelik yaşamımızda önümüzdeki olgular. Şahin, sorunları somut bir şekilde ortaya koyar, çözüm ister. Okuyucuya soru sordurur. Kendi yanıtını oluşturmasını ister. İnsanlığın iyiliğini, mutluluğunu arzular.


Şahin’in öykülerinin geçtiği yerler kenar mahalleler, erik ağaçları da olan bahçeli iki katlı evler, gürültülü sıkışık apartman daireleri… Bu mekanlar küf kokulu ve rutubetli. Duvar diplerine sidik kokuları siner. Kasvetli, sıkıntılı ve yoksul semtleri simgeleyen bu mekanlarda, sokakta oynayan çocuk sesleri, iç rahatlatan ve geleceği düşündüren tek unsurdur. 


Mekan çoğul Ankara, İstanbul ve Adana gibi metropoller olduğu gibi, bir bakarsınız Hiroşima da bir pirinç tarlası, Auswitz’de bir toplama kampıyla sınır ötesi dünyaya da açılıverir. Çünkü Semrin Şahin’in öykülerinin merkezinde insan vardır. Yer küredeki milyonlarca sıradan insan. Hemen her gün görülen, kapısının önünden geçilen, yolda, dolmuşta, tramvayda, hastanede, hapishanede rastlanan sıradan insanlar, ezilmiş insanlar... Ona göre insan evrenin hangi zamanında ve uzamında olursa olsun insandır. Bir farkla ki, o tercihini egemen, güçlü, anlı şanlı, kabadayı, soyguncu, popüler, fenomen olmuş dünya güzeli, peri kızı karakterlerinden yana değil; toplumda ezilen, sömürülen, içine kapanık insanından, kocasından dayak yiyen kadından, yakınlarının tecavüzüne uğrayan kız çocuğundan yana koyar. Emeğe ve onun gücüne inanır. Bu yüzden ezilen, sömürülen, yok edilen insan ona daha yakındır. Orta ve dar gelirli insanlar, işçiler, sıradan insanlar, çocuklar, daha çok şiddet gören kadınlar... Karakterlerini bunlardan seçer.


Son kitabı Küller’de ise daha çok şehir dışında ve doğadadır Sermin Şahin.

Semrin Şahin’in son öykü kitabı Küller’le ilgili Yunus Çinçin Veveya’da iki ayrıntılı bir inceleme yapmış. Küller’de yer alan on yedi öykünün konularını tek tek yazmış. Tekrara düşmemek için ben burada Küller’deki öykülerin adlarını anmakla yetineceğim. 


Semrin Şahin’in yayınlanmış dört öykü kitabını(1) masaya koyduğumuzda, öykülerinin konularına göre şöyle gruplandığı görülür:

  • Evrensel Temalı Öyküler

  • Çevreci Öyküler

  • Sosyal/Politik Öyküler

  • Daha Çok Kadın Temalı Öyküler

  • Öteki Konulu Öyküler.



Evrensel Temalı Öyküler:

Kitara’nın Esintisi: Austwitz kampında, maruz kaldığı onca işkenceye karşın, diğer yoldaşlarına yaşama umudu vermek amacıyla sürekli gülen Yahudi kadının öyküsü.

Ecel Güncesi: Yüksek tahsil için gittiği Almanya’da İkinci Dünya Savaşı başlayınca yok edilen genç kızın tuttuğu günce, yıllar sonra anne babasının eline geçer.

Güneşin Yüzü: Hiroşima’da, güzel bir yaz gününde, anne babasıyla pirinç tarlasındayken atom bombasının ışığı ve ısısı içinde, suya düşmesiyle şans eseri sağ kalan, ama anne babası ve görme yetisini kaybeden küçük kız çocuğu Mamoru’nun dünyası.

Göç Çağı: Dr. Vezü, çocukluklarında göç olgusunu yaşamış deneklerini uyutarak, rüyalarında göç ettikleri zamana döndürüp bilinçaltına iner ve göç travmasının verdiği hasarı anlamaya çalışır. 


Küller: Irkçılık ve vahşet. Bir köyün insanlarıyla birlikte yakılması. Zaman ve uzam herhangi bir yer. Ne fark eder. Ya insanlığın neresinde?

Kaçış: Çağımızın en derin insanlık sorunlarından biri. Göç. Başka bir ülkeye göç ve ailede kayıplar, parçalanmışlıklar, travmalar…

Kümes Ne Olacak: Savaşın yıkıcılığı, acımasızlığı.


Sosyal/Politik Öyküler:

Öyküler arasına net bir konu sınırı çizmenin çok da doğru olmayacağını kabul etmekle birlikte, daha çok çevre ve sosyal konulu öyküleri şöylece sıralamak mümkün:

Ölüm Kuyusu: Soma’da veya başka madende ölmek yazgı mı? Dede – oğul - torun,  madenci bir ailenin öyküsü.


Hayatın Kokusu: Yazar Fikret’in gözaltına alınması karşısında arkadaşının tutumu anlatılır.

Kilit: Toplumsal olaylara duyarlı aktivist bir kadının duyguları, gelgitleri…

Ölümün Köle Zamanları: Akademisyen düşünür, kitleleri arkasından sürükleyen kahramanın ekseninde çağın aile dramına tanıklık eder. Oğlundan kopuk, torununa hasret, oğlu eşinden ayrı... “Mum dibini ışıtmıyor.”


Fehime: Baba baskısı ve iletişimsizlik yüzünden dağılan aile, Amsterdam’dan gelen babanın cenazesinde Fehime geçmişi sorgular.

Cüce, Palyoça ve Yaşlı Kadın: Nazımın Memleketimden İnsan Manzaralarında sayfalarca işsiz kalma korkusu işlenir. İşsizlik çağın bir hastalığı. Şahin bu öyküsünde, zaten işinden atılan bir teknik adamın işinden atılma korkusunu işler.

Konak, Kireç ve Diğerleri: Halimanımların tarihi konaklarıyla birlikte mahallenin tarihi de yanarak yok olur. Bir küçük kıza tecavüzden sonra suçunun izlerini yok etmek için konağı yakan kişi aramızdadır. 

Gizemli Oyun: Bir eğitim projesi öyküsü.

Başka Bir Şehir: İşsizlik ve sosyal sorunlar.

Kanola Tarlası: Teknik açıdan kuşkusuz başarılı ve etkili bir öykü. Ama hedef okuyucu kitlenin daha çok genç ve çocuklara yönelik olduğu anlaşılan yazarın, kardeşinin ölümüne kas katı yürekle kayıtsız kalan (hasta ruhlu olduğu kesin) bir kahramanın öyküsünü de bu kitaba koymasını ben çok olumlu bulamadım.  


Çevreci Öyküler: 

Şehrin İntikam Meleği: Çukurova’nın o güzelim verimli ovasına termik santral kurulmasının sebebi olarak gördüğü kişileri sırayla öldürürken yakalanan arkeoloji öğrencisi genci, öykü sonunda onaylar gibi oluyorsunuz.


Tablo, Meydan ve Güvercinler Zamanı: Gezi Olaylarının öyküsü. “Atay kol kola girdiği yüzlerce insana bakıp, içinde çoğalan umudun güzel günler için olduğunu bilerek başını daha da dikleştirdi.” Gezi direnişine katılan kitlelerin coşku ve umudunu yansıtır.

Bahçe: Çevre kirliliğine karşı bir kadın bir dağ başında endemik bitki yetiştirir

Kafes: Nesli tükenen Anadolu parsını anlatır.

Kuşlar, Sülünler, Kırlangıçlar Sis ve Salyangoz Mevsimi, doğa katliamıyla ilgili.


Daha Çok Kadın:

Kadınca Yaşamak: Eril toplumun dayattığı tabulara inanan, kadın hakları kavramını kabul etmeyen, erkeği üstün gören, eve kapanıp kocasına hizmet etmeyi aile saadetinin gereği olarak düşünürken, buna karşın ara sıra dayak yemeyi fıtratın gereği olarak içine sindiren Elif, sonunda kocası tarafından dövülerek öldürülür. Elif’in arkadaşı anlatıcı, Elif öldükten sonra çocukluk ve gençlik anılarına da giderek Elif’in bakış açısını ve “belki de kadınca yaşaması için verdiğim mücadele yetersiz kaldı” diye kendisini eleştirir.

Sahi Benim Adım Neydi: Yazar, ensest ilişki konusunu işlediği öykü kahramanıyla konuşurken: “Benim hayatımı anlattıysan bana tecavüz eden kişiyi neden yazmadın?” sorusuyla yüzleşir. Kadın tecavüzleri ve bu konudaki ikiyüzlülüklere ağır bir toplumsal eleştiri. 

İltihaplı Düşünceler: Tecavüze uğrayarak hayallerini kaybeden kahraman, seks kölesi olarak sürdürmek zorunda olduğu yaşamında ulaşamayacağı düşler kurarken, satıcısı tarafında verimli çalışmadığı gerekçesiyle dövülerek öldürülür.

Kış ve Öbür Şeyler: Aşiret kültürünün kadına bakışını bir masal kurgusunda eleştiren gençlerin, kendi ilişkilerini de aynı sarmalda görmeleri.

Sen Büyüyünce:  Evli, mutlu ve çocuklu bir kadın. Ergenliğinde baskıcı bir babadan fırsat bulduğunda sokağa çıkıp arkadaşlarıyla çocukça oyunlar oynarken, mahalleye taşınan iki kız annesi dul (kaşar) bir kadının büyük kızının aracılığıyla uğradığı bakkalın tecavüzünü anlatır.

Kaplumbağa: Akli dengesi bozuk bir ergenin küçük kızı kandırarak tecavüz etmesini anlatır.

Kırmızı Yüzler:  Zorla evlendirilen, çocuklu bir kadın sürekli kavga ettiği kocasıyla mutsuz bir evlilik sürdürmektedir. Annesine gelir, çocuklar kırmızı şeker sanarak yedikleri ilaçtan zehirlenirler.


Gece Bekçisi: Tekdüze, sakin ve kendince mutlu bir hayat süren gece bekçisinin ara sıra karısını dövmesi de bu mutluluğunun parçası ve hakkıdır(!). Ancak bir akşam karısı kardeşiyle bekçinin kulübesine gelir, kocasının elini öper ve “hakkını helal et “ diyerek bir daha geri dönmemek üzere baba evine döner. Bekçi karısının ardından öylece bakakalır.

Gölgesiz: Mahallenin güzel kızına teyzesinin oğlu ve arkadaşlarının tecavüz etmesine konuyu bilmeden yardım eden ve engel olamayan anlatıcı, kızın kendisini asması sonucu kendisini suçlayarak kendisinden ve erkeklerden nefret eder.

Kediler: Gece odasında kediler gören kadının hastalığını doktorlar sanrı diye tanılarlar. Yunus: Ana anadır, başka kadından da olsa çocuğa şefkat kucağını açar.

Cüceler, Parlayan ve Sarmaşık, kadın sorunu ve kadın dayanışması ile ilgili.


Öteki Konular:

Semrin Şahin’in öyküleri arasında bana sıradan konularmış gibi gelen veya öteki öyküleri arasında konu seçimi olarak zayıf kalan, bir araya getirilip sıralanınca da ortak temanın ölüm, ölüm korkusu olduğu anlaşılan öyküleri de var: 

Aşure Bereketinde Acı: Bir aşure gününde her şey çok yolunda ve iyi giderken Fersah’ın amcası elektrik çarpması sonucunda ölür. Neşeli bir gün kedere boğulur.

Şehrin Gölgesinde Ölüm: Ela’nın küçükken ölümün insanlar için olmadığını sanması, sonra yakınlarından ve arkadaşlarından insanlar öldükçe, ölümden korkması

Kahverengi Bir Gün: Betül öğretmen beş yaşında trafik kazasından kaybettiği oğlunun ardından, bir süre sonra da oğlunun acısına dayanamayan kocasını kaybeder. Zihni oğlu ve kocasıyla kahvaltı yaptığı o bayram sabahının anısında asılı kalır, kendisini alkole verir.

Sınıkçı: Funda ergendir. Tutucu ve korumacı babaya karşı, arkadaşında kaldığı yalanını aklamak için ayağının kırıldığını söyler. Kırıkçı ayak bileğiyle oynayarak sağlam ayağı gerçekten çatlatır, kırar.

Yedinci Gün: Babasının ölümüne çok üzülen kız, yedinci günde mevlit hazırlığı yapılırken, ezan saatinde kilerde babasını canlı gördüğüne inanır, ölmediğini düşünür.

Yumurtalar, Nehrin Öte Yakası, Akrep Zehri, çeşitli konulardan oluşmaktadır.


İlle de Sarı 

Semrin Şahin öykülerinde, diğer renklere oranla sarı rengin daha baskın kullanılması dikkat çeker. Abidin Dino, Şahin öykülerinin bir resmini yapsaydı, çeşitli tonlarda sarı kullanırdı fonda. Daha çok kirli sarı, belki içinde kırmızı lekeler ve çatlak çizgileri olan, çamura bulanmış, sarı zemin. Şahin öykülerinde sarı, kasvetin, umutsuzluğun, yoksulluğun, melankolinin rengidir. Bu tablonun tadı “kekre”, kokusu “küf” ve “sidik”…vb.

Perdeler sarımsı bir aydınlık oluşturuyor yüzümde”  (Gölgesiz)

“Mamoru sarı bir kataraktın göz bebeğini kapladığından habersiz, yanından uzaklaşan adamın peşine takıldı.” (Güneşin Yüzü)

“Sarı, loş ışığında boğuluyordum”  (Sahi Benim Adım Neydi?)

“Sarı ampuller hüzünle ışıldayınca uzun gölgeler oluşturdu.” (Yedinci Gün)

“Sarı gözlerini gözlerime dikmişti.” (Kediler)

“Onlarca siyah kedi etrafımda dolaşıp sarımsı bakışlarıyla beni yok etmeye hazırlanıyorlardı” (Kediler)

“Oksijen sarısı saçları…” (Kilit)

“Hapishanenin gri ranzalarını basık tavanını, sarı duvarlarını düşündüm.” (Kilit)

“Sarı mum alevine bomboş bakıyorum.” (Kadınca Yaşamak)

“Nikotin sarısında bozulan soluklar…” (İltihaplı Düşünceler)

Kekremsi bir acı…” (İltihaplı Düşünceler)

Küfle karışık lağım kokusu…” (Kediler)

“Küflü sözler…” (Kadınca Yaşamak)

“Sisin rengi değişti, koyu bir sarılık kapladı her yanı”( Küller, Kırlangıçlar Sis ve Salyangoz mevsimi)

“Tünelin sonunda sarı bir ışık vardı.(Küller, Nehrin Öte Yakası)

“Sarı bir pus var şehrin üzerinde” (Küller/Başka Bir Şehir)

“Gözümde sarı benekler”, “Gökyüzü sarımsı, siyah bulut katmanıyla örtülü.”  “Baktığım her yerde sarı benekler” ( Küller, sülünler)

“Sarımsı sokak lambaları gittikçe sönükleşiyordu.” ( Küller, Parlayan)


Bütün bu karamsar sahnelerden sonra, maviyle biraz teselli bularak Şahin öykülerine haksızlık etmeyelim. Şahin öykülerinde “mavi” de var. Mavi umudun, aydınlığın, gelecek düşlerinin temizliğin rengi. Motorları maviliklere sürmenin hayali.

Mavi bir ev özlemi gözlerinde…” (İltihaplı Düşünceler)

Misk kokan ıslak bir gün…” Kediler)

Öykülerde daha çok mavinin yer almasının nedenlerinin gerçekleşmesi özlemiyle.


Semrin Şahin, Güvercinler Zamanı, Alakarga yay, İst, 2013, 120 s

Semrin Şahin, Kadın Olsaydınız Anlar mıydınız, Alakarga yay. İst. 2015, 69 s

Semrin Şahin, Gece, Kediler ve Sessizlik, Alakarga yay. İst. 118 s

Semrin Şahin, Küller, İthaki yay. İst. 2023, 108 s  

Yunus Çinçin, Doğaya, İnsana ve Hayata Dair Öyküler, Veveya, 23.11.2023

bottom of page