top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook

Cihangir'de bir İngiliz gülü

Güncelleme tarihi: 1 Eki

Nilay Kaya bu ay, Virginia Woolf ile yaşadığı ilişkinin getirdiği popülaritenin kurbanı olmuş, yazarlığı ve şairliği gölgede kalmış bir edebiyatçının, Vita Sackville-West’in izini sürüyor. Nilay Kaya’nın incelemesini Litera Edebiyat için özel olarak Türkçeleştirdiği bir şiirle birlikte yayınlıyoruz.


ree

Virginia Woolf'la birbirlerine yazdıkları mektuplarla, aralarındaki dostluk, aşk ve erotizmle; Woolf'un Orlando adlı romanının kahramanına bir nevi rol model olmasıyla, biseksüelliği, açık evliliği gibi konularla edebiyatın magazin kulvarının her daim çekici isimlerinden biridir Vita Sackville-West. Bu yazı bu konulara dair olmayacaktır.

Vita Sackville-West (1892-1962), en bilinenleri The Edwardians (1930) ve All Passion Spent (1931) olmak üzere on üç roman yazdı. Tiyatro, anı, günlük, mektup, gazete yazıları gibi farklı türlerde eserlere imza attı. 2017'de yapılan bir keşif sayesinde çocuk okuyucuları da ihmal etmediği anlaşıldı. 1922'de yazdığı A Note of Explanation, yakın zamanda Windsor Kalesi'ndeki Kraliçe Mary'nin oyuncak evinde keşfedildi. Oyuncak evde yaşayan ve zamanda yolculuk yapan bir perinin muzipliklerini ve tuhaflıklarını anlatan hikâye minyatür bir kitap formundadır. Ayrıca Sackville-West, Rainer Maria Rilke’nin Duino Ağıtları’nı İngilizceye çevirdi; Aphra Behn, Jeanne D’Arc gibi isimlerin biyografilerini yazdı. Oldukça başarılı bir şairdi, The Land (1926) ve The Garden (1946) başta olmak üzere on tane şiir koleksiyonu vardır. Çok yetenekli bir bahçıvan ve bahçe tasarımcısıydı. 1930'da Kent'te, Elizabeth döneminden kalma bir şato olan Sissinghurst'ü yıkık dökük bir halde satın alıp kocası Harold Nicolson ile birlikte burayı yeniledi ve bugün National Trust'ın (İngiltere Ulusal Mirası) sıklıkla ziyaret edilen yerlerinden biri olan bahçesini yeniden yarattı. 1946-61 yılları arasında The Observer için kır yaşamı ve bahçecilik hakkında yazılar kaleme aldı. Başta kendi aristokrat ailesinin atalardan kalma malikânesi olmak üzere, İngiliz kır evleri, bahçeleri ve kırsal hayat üzerine çok sayıda yazı ve rehber yazdı.


Vita Sackville-West, 1913’te diplomat Harold Nicolson ile evlendikten sonra dünyaya açıldı. İran’a yaptığı iki seyahat, Passenger to Teheran (1926) ve Twelve Days (1928) başlıklarıyla birer seyahatname anlatısına dönüştü. Gelelim, bu yazının asıl konusu olan, çiftin Türkiye yıllarına. Sackville-West ve Nicolson evliliklerinin ilk yılında kısa bir süre İstanbul'da yaşadılar. Nicolson İngiliz Büyükelçiliği'nde üçüncü sekreter olarak görev almıştı. Biyografi yazarı Matthew Dennison’a göre, Vita Sackville-West, “Konstantinopol’u çok sevdi. Ancak bir diplomat eşi olmanın görevleri ona çekici gelmiyordu. Kinayeli bir dille ifade ettiği gibi, ‘parlak genç diplomatın kusursuz ve kocasına tapan eşi’ rolünü ancak bu dönemde, isteksizce de olsa üstlenmeye çalıştı.” 1914 yazında hamile kalınca çift doğum için İngiltere'ye gitmeye karar verdi. Ancak aynı yılın Kasım ayında Osmanlı’nın Rusya’ya yönelik deniz saldırılarının ardından Britanya’nın Osmanlı İmparatorluğu’na savaş ilan etmesi, İstanbul’a geri dönüş ihtimalini ortadan kaldırdı.



ree

İstanbul’da geçirdiği kısa dönem, Vita Sackville-West için iki açıdan, bilhassa önemlidir. Birincisi, ilk gençlik yıllarından itibaren yazıyor olmasına rağmen yazarlık kariyerinin tam anlamıyla İstanbul ve ertesinde şekillenip ivme kazanmış olmasıdır. 1917’de yayımlanan Poems of West & East (Batı ve Doğu Şiirleri) İstanbul deneyiminin ürünüdür. İstanbul'un ona kattığı ikinci değer ise hayatı boyunca devam edecek olan bahçecilik tutkusudur.


Vita Sackville-West ile Harold Nicolson'ın Cihangir'de yerleştikleri evin hayli bakımsız kalmış bir bahçesi vardır. Bu bahçe hem bahçecilik hem de şiir uğraşı açısından Sackville-West'in hayal gücünü tetikler. Bahçeye elini attığı gibi şiir de yazmaya başlar. Londra'daki Garden Museum'a (Bahçe Müzesi) Vita Sackville-West'in daha sonra yazdığı bahçe temalı şiirlerden birini hediye eden oğlu Nigel Nicolson, bugün sergilenmekte olan bu şiirin, onun yarattığı ilk bahçeye, Konstantinopolis'teki o bahçeye atıfta bulunduğunu söyler. "Türk güneşinin altında parıldayan bu bahçe; nar, ayva ve incir ağaçları, asmalar, güller ve yabani soğanlı bitkilerle doludur. Çin gülleri (Rosa banksiae) leylak çalılarına sarılmışken, siklamenler meyve ağaçlarının altında rengarenk kümeler oluşturmuşlardır." Vita Sackville-West, bütün bu detayları Ortaçağ duvar halılarını süsleyen yeşilliklere benzetir.


Poems of West & East şiirlerinin "Constantinople" bölümü sekiz şiirden oluşur: "Dhji-han-ghir", "Léblébidji", "The Muezzin", "The Greek Han", "Yanghin Var", "Morning in Constantinople", "Retour en Songe" ve "Constantinople, March MCMX" başlıklı şiirlerdir bunlar. Şimdi bu bölümün ilk şiiri olan o meşhur bahçeye dair, Harold Nicolson'a ithaf edilen "Dhji-han-ghir"i Türkçeye çevirmeye çalışacağız, şiirin yorumunu sizlere bırakarak.



ree

CİHANGİR. H.N'ye.

Yıllardır terk edilmiş,

Bu vahşi bahçemiz,

Harabesi yansımış

Havuzlarına, metruk saatler boyunca.

Kimseler aldırmamış güzelliğine

Gelene dek bizler, —yabancılar, Gavurlar,

Ve kimseler edinmemiş bir görev

Müsrifçe açan çiçekleri karşısında.


Kırık kuyular, çeşmeler vardı

Belki yarım düzine, belki daha fazla,

Ve denizin ötesinde, dağlar

O uzak Bitinya kıyısında

Maviydi mor ufukta

Ve bembeyazdı giydikleri başlıklar,

Ve ömrümüz boyunca asla

Görünmemişti yaşam böylesine parlak!


Ve serpildi meyve ağaçları bolluk içinde,

Ayva, nar, asma,

Güller zengin bir karmaşada

Sarılmış leylaklara,

Ve Banksia, o sarmaşık gülü,

Sarı şarap gibi altın rengiyle

Daha görkemli şimdi, daha derin mutlaka

Seninle benim bu bahçede.


Ve çimenlerdeki küçük parlak çiçekler,

Siklamen, nergis,

Ezilse de gelip geçenlerin ayakları altında,

Sanki daha gür biter yeniden;

Serin, gri incir ağacının gölgesinde

Büyürler özgürce,

Çimenlerde, İngiliz çayırlarında olduğu gibi,

Bir İngiliz tepesinin yamacında.


O vakit midir en güzeli, yalnız neyzenin

Tuhaf minik nağmesiyle geçip gittiği,

Ve müezzinin duaya çağırdığı

Günde üç vakit Arapça efsunuyla:

Bir kez günbatımı solduğunda,

Bir kez parıl parıl öğle vakti,

Ya da şafakta, güllerle gölgelenmiş,

Ölmekte olan aya veda ettiği?

Yorumlar


bottom of page