Öykü: Leş Kokulu Adamlar
Kafasını kaldırıp gökyüzüne baktı, vızıldayan sesin sahibini aradı. Otobüsün açılan kapısından içeri gireceği anda Sami burnunu tuttu.
Fazilet Genç Akarçay
Helikopterler gökyüzünde yırtık kâğıt parçası gibi uçuşurken, kentin merkezinde hareketlilik vardı. Sabahın ilk ışıklarında bankanın arka sokağında, seksen kiloluk rogar kapağı garç gurç sesleri ile kapandı. Üç sokak sonra lağım kokusuyla yürüyen iki insan belirdi. Birinci adamın ayağı aksayarak yürürken, ikinci adam ona yetişmeye çalışıyor, sırtındaki ağırlık yürümesini zorlaştırıyordu.
Sami evinin önünde duran koca demir yığınına doğru yürüdü. Kaldırımın üzerine zoraki park ettiği otobüsün, tekerlerini ayağıyla yokladı. Akşamdan kalma kokusunu gidermek için, cebinden çıkardığı parfümü, iki kere siyah meşin yeleğine fısladı. Kafasını kaldırıp gökyüzüne baktı, vızıldayan sesin sahibini aradı. Otobüsün açılan kapısından içeri gireceği anda Sami burnunu tuttu.
“Nasıl bir koku lağım patlamış gibi kokuyor, otobüsün içine sinmese bari,” diye kendi kendine mırıldandı. Kapısını açıp bindiği sıra arkasında gölge gibi duran iki adamı görmemişti. Otobüsün kapısını kapatacaktı ki, iki kişi kapıyı elleriyle sağa sola iteleyerek bindi. Uzun boylu, dudağının üzerinde derin yarası olan adam, pantolonun beline koyduğu silahı çıkarıp Sami’nin göğsüne tuttu.
“Dediğimizi yaparsan sorun olmaz. Sakince sür.” Sami’nin gözleri yuvasından çıkacaktı nerdeyse. Ellerini havaya kaldırıp uzun boylu adamı iteledi, diğer adam kendi silahını Sami’nin kafasına dayadı. Gençliğinde çetelerin içinde büyüyen Sami korkusuzdu. Yeleğinin iç cebindeki Alara’sı olmasa, bu adamları buraya mıhlardı. Silahın verdiği soğuklukla, kendini geri çekti.
Leş kokan gölgelere bakıp, “Hemşerim ne ayaksınız buradan ekmek çıkmaz size. Koca otobüs ne işinize yarar.” Kısa boylu sırtında çantası olan adam, titreyen sağ elini sol eliyle bileğinden kavrayıp Sami’nin kafasına doğru tuttu silahı.
“Sür otobüsü. Duracağın zaman söyleriz.” Sami motoru çalıştırdı. Havadaki vızıltılar yavaş yavaş görünür olmaya başlamıştı. İki helikopter, havada ileri geri giderken, siren sesleri caddeyi inletiyordu. Sami dörtlüleri yakmış otobüsü hareket ettirmişti ki uzun boylu adam park düğmelerini, pis elleriyle kapadı.
“Ölümüne mi susadın be adam, ne yapıyorsun? Her zaman ki gibi istikametinden git. Duracağın zaman biz söyleriz.” İki leş kokulu adam, fısıltıyla konuşurken direksiyonu ters yöne doğru kırdı Sami ama amacına ulaşamamıştı. Kısa boylu olan adam, Sami’nin önündeki kâğıdı çekip aldı ve baktı. “İlk durağımız on dakika sonra, ilk durağa uğruyoruz sonrasını es geçiyoruz anlaşıldı mı?” İlk duraktan sonra, otuz dakikalık ikinci durak vardı. O da ana yoldan çıkmalarına zaman kazandıracaktı.
İlk durağa geldiklerinde otobüs gürültüyle durdu. Durakta iki kadın bekliyordu. Tıslayarak otobüsün kapısı açıldı. Otobüse birinci binen kadın, adımını atmıştı ki ellerini açarak ağzına götürüp kustu.
Diğer kadın, “Sami kaptan bu kokuda nesi, bok çukuruna mı düştün?” İki kişi saklandığı ön koltuklardan başlarını çıkararak elindeki silahını gösterdi. Kadınlar bağrıştı. Kapısı kapalı otobüsten inmeye çalıştıklarında kollarından kıskıvrak yakaladı kısa boylu adam.
Silahı sol tarafa sallayarak, “Dediklerimizi yaparsanız size bir şey olmaz, tepemizdeki helikopterler ve polisleri atlatalım ilk yerde ineceğiz.” İki kadının kalbi ağzında gibi atıyordu. Dudakları kurumuş ıslatmak için son tükürüklerini dudaklarının arasında dilleriyle arıyorlardı. Titreyerek birbirine sokuldular. İlk binen kadının sesi titrek çıkıyordu,
“Son koltuğa oturayım koku oraya ge…” sonra ürkütücü bir sesle öğürdü. Kısa boylu leş kokulu adam, “Tamam geçebilirsin telefonlarınızı ve çantalarınızı arkadaşıma verin.” Kusan kadın, elleriyle ağzını tutarken yere düşürdüğü çantasını, ayağıyla uzun boylu leş kokulu adama doğru iteledi. Kısa boylu adam, otobüsün ön paneline doğru uzandı, radyoyu açtı.
“Saat beş’te büyük bir banka soygunu oldu. Bir güvenlik görevlisi öldü. Polis ilçenin tüm giriş ve çıkışlarını kapadı. Aramalar bütün hızıyla havadan ve karadan devam etmekte…” Sami kafasını adama çevirip,
“Siz hem katil hem hırsızsınız.” Boynun sağ tarafına silahın dipçiğiyle vurdu.
“İşini yap sürmeye devam et.” Arka koltuktan inlemeye benzer sesler, şiddetlendi. Uzun boylu leş kokulu adam, arkadaşının kulağına eğilip fısıldadı.
“Kadın başımıza bela olacak onu köşede bırakalım.”
“Ne diyorsun sen, bizi gördü aracı gördü. Onu bırakırsak bir sokak bile kaçamayız. O bizim sigortamız. Rehine çoksa kaçma şansımız da yüksek.” Sami leş kokulu adamların konuşmalarını duymadı, dikkatlerinin dağıldığını fark etti. Yavaşça direksiyonunu ikinci çıkmaz sokağa doğru kırdı. Yolun sonunda onları karakolun arka kapısı karşılayacaktı. Sabahın erken saatlerinde sokak tamamen sessizliğe bürünmüştü. Otuz kilometre gerideki sokaktaki hareket, burada nispeten azalmıştı. Arka koltuktaki kadın, uzun bacaklarından eteği belinden yukarı sıyrılmış, yerde yatıyordu. Otobüsün selektörünü iki kere yaktı. Karakolun arkasında sigara içen adam elini havaya kaldırıp sağa sola çevirdi. Otobüsün içindeki adamlardan biri Sami’nin yanına gelip,
“Ne yaptın sen, çıkmaz sokağa soktun bizi, çık buradan yoksa son gördüğün ben olurum.”
Sağ kolunu koltuğun arkasına koydu Sami. Kafasıyla arkaya bakarak geri çıkmaya çalışırken iki hırsızın ayakta bir yere tutmadığını telaşlı bir şekilde sağa sola gökyüzüne baktıklarını gördü. Geri giderken, frene ola bildiğince hızlı bastı. Kafasını direksiyona çarpıp geri gitti. Koridorda ayakta duran adamların ikisi de yere düşerken ellerindeki silahlarda koltukların altına gitmişti. Sami el frenini çekti. Uzun boylu adamın üzerine çullandı. Sami ayağa kalkmaya çalışan adama, taş gibi sert yumruklarını arka arkaya indirdi. Adam deliye döndü, gözünde şimşekler çaktı. Gözleri kararıp yere devrildi. Kısa boylu adam, düşen silahı almak için koltuğun altına uzattı elini. Otobüse ikinci binen kadın, topuklu ayakkabısıyla adamın elinin üzerine çivi gibi basıp bacağını döndürdü. Adam diğer eliyle kadının elinden tutup yere doğru çekti. Kadını, koltuğun önüne sürükleyip incecik boynunu sıkmaya çalıştı. Kadın koltuğun altındaki silahı parmağının ucuyla kendine doğru çekti. Son anda kavradığı silahı adamın göğsüne tutarak iki el ateş etti, adam yere yığıldı. Otobüsün etrafı havadan ve karadan anonslar ediliyor, kimse leş kokulu otobüsün içinde bir şey duymuyordu.
Kapı yavaşça açıldığında arka koltuktaki kadın kaldırdı başını,
“Koku öldürecek beni.”
Çok güzel olmuş. Kaleminize , yüreğinize sağlık..