top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara

“Hiçbirimize yetmeyen günden artakalanla dımdızlak kalan bizi anlatmaya çalıştım”

Aynur Kulak, Özgür Çırak ile yeni öykü kitabı Biz De Yarın Güleriz odağında söyleşti: "Gününün yarısını hayatını idame ettirmek için harcayan birinin modern hayatın koşturmacasını anlatması eşyanın tabiatına da uygunmuş gibi görünüyor."




Özgür Çırak ile yeni öykü kitabı Biz De Yarın Güleriz odağında yapmış olduğumuz söyleşide kendilerinin, kendi zamanlarının farkında olan, o zaman şimdi değilse bile bir gün mutlaka geleceğine inanan insanların hayatla olan bağını konuştuk. İyimserlik, köklenme, farkındalık ekseninde oluşan öykülerin tematik unsurları, duyguların kalıcılığının özümsenmesi noktasında birleşiyor. Özgür Çırak bu özümsemeyi her bir öyküsünde detaylı bir gözlem ve çözümleme ile anlatıyor. Özgür Çırak edebiyat dünyası ve öyküleri adına gerçekleştirdiğimiz kapsamlı söyleşi için buyurun lütfen. 



2019 yılında ilk öykü kitabın Sıcacık Bir Ev ile edebiyat dünyasına giriş yapıyorsun. 2021 yılında Ormandan Gece Gelen novellan ile de önemli bir viraj alarak edebiyat yolculuğuna devam ediyorsun. Şimdi de, Biz De Yarın Güleriz öykü kitabın ile buluştuk. Araya bir novella girmesine rağmen sanki çağdaş edebiyat içerisinde öykü türüne daha yatkınsın gibi.

İki öykü kitabı bir de kısa roman yazdım. Öykünün nicelik çoğunluğu ortada. Ama sanırım edebiyat uzun bir yol, çok çok ileride başka öykü kitapları yayımlatabilir miyiz, bilmiyorum; ama bildiğim bir şey varsa önümüzdeki yıllarda çıkacak en az iki kitabım kısa roman veya roman olacak.



Biz de Yarın Güleriz için seni masanın başına oturtan sebepler, meseleler nelerdi? Bu bağlamda Biz de Yarın Güleriz’in diğer kitaplarından farkı (farkları) ne oldu?

Benzer sebeplerden masaya oturduğumuz kanısındayım. Mesele bitmediği sürece, yazmaya, düşünmeye, konuşmaya devam edeceğiz. 



Tematik unsurlar adına tüm öyküleri çepeçevre saran bir modern hayat koşturmacası var. Kimliklerimiz, ilişkilerimiz, beklentilerimiz, kurguladığımız hayatlarımız ve başımıza gelenler birbirini parçalı bir yapıda tamamlıyor. Öykülerin tematik unsurlarını modern hayatın kendisi, modern hayatın koşturmacası oluşturuyor desem, ne söylemek istersin?

Maişet (Geçinme) derdi, yabancılaşma, örgütsüzlük, zamanın yetmemesi, kötülük, bilinçaltı, şehir yoksulluğu, politik meseleler… Bunların hepsi öykülerin teker teker konuları. Gününün yarısını hayatını idame ettirmek için harcayan birinin modern hayatın koşturmacasını anlatması eşyanın tabiatına da uygunmuş gibi görünüyor.



Öyküler hangi duygular etrafında oluştu veya odak duygu neydi? İlk öyküde hangi duygunun peşinde gittiğini bilmeksizin bir duygunun peşinde koşturma var sanki zamanın ruhuna uygun olarak fakat, diğer öykülerde kuvvetli bir özlem duygusu var gibi

İlk öyküde iki unsuru ön plana çıkarmaya çalıştım. Kafka’nın Samsa’sı gibi, malum böcek olarak uyanmasına rağmen aklındaki tek soru işe nasıl gideceğidir. Bu yüzden tüm garipliklere rağmen işe gitme telaşıyla yanıp tutuşan bir karakter yaratmaya çalıştım. İkinci çıkış noktam da çalışmanın tüm zamanımızı emip posaya çevirmesiydi. Hiçbirimize yetmeyen günden artakalanla dımdızlak kalan bizi anlatmaya çalıştım. Diğer öykülerde öfke ve kayıp duyguları ağırlıktaydı bence. Bir de insanın kendisini ve çevresini anlama çabası. Hoş bunlar duygu mu, onu bilemedim.



Kitabın giriş öyküsü Mülayim’den ayrıca bahsetmek istiyorum. Öykünün bizi peşine takıp götürme hızı, böyle bir anlatım hızına rağmen tüm dinamiklerinin –herhangi bir dağılmaya sebebiyet vermeksizin- çok dengeli olması, kendi hikayesini anlatan karakterin modern hayat içerisindeki koşturmacasının bilincini nasıl parçalara ayırdığı, tüm tedirginlikleri ve gölgeli taraflarıyla bu öykü çok farklı bir yere konumlanıyor. Sanki bir anda oturulup yazılmış gibi geldi bana ama bir yandan da çok çalışılmış –en azından düşünme safhasında üzerine çok düşünülmüş- bir öykü gibi de geldi. 

Mülayim’i uzun bir sürede yaza sile bu hale getirdim. Sonuna dair çok kez kurguyu değiştirdim. Aslında öyküde bilinci parçalara ayrılan biri yok. Çağın dayattığı uzmanlaşma ve zamanı yetirememe olgularından ötürü çoğalan bir karakter var. Mülayim hayatını idame ettirmek için çoğalmak zorundaydı çünkü tek bir Mülayim için bu kadar iş fazlaydı. Böyle bir öyküdür.



Öykülerin tamamı aynı mahalle kültürünü anlatıyor gibi. Karakterlerin birbirini çok yakinen tanıdığı bir yerden yazılmış gibi yani. Halbuki farklı sınıflar da mevzu bahis. Şehirlerdeki, hatta mahallelerdeki habitatın çeşitlilik göstermesi diyebilir miyiz bunun için? 

Kitabın adıyla öykülerin okuyucuda bıraktığı duygu oksimoron olsun istedim. Kitap bittiğinde gülmeyecekti kimse, belki sayfalar arasında mizahi geçişler vardı ama gülmek için de kitap bitince bir sebep yaratılabilirdi. Gayem buydu sanırım. Aslında neredeyse tüm karakterler emeğiyle geçinenlerden seçildi. Yalnızca iki karakter varlıklı kimselerdi. Zanaat erbabı, kent yoksulları, beyaz yaka, aslında hepsi emeğiyle geçinen insanlardı ve değişen şehir hayatında sorunları da ortaktı.



Anlatımında öne çıkan benzetmeler, teşbihler, metafor kullanımları ve  imgelemi güçlü olan cümleler. Senin öykülerine bir canlılık, bir kıvraklık kazandırıyor ki, edebiyatın bu temel anlatım özelliklerini herkes çok iyi kullanamaz.  Konuşurken de sıklıkla başvurduğun bir durum mu bu, yoksa zihninin hikâyeyi yazdırırkenki akışıyla mı ortaya çıkıyor?

Hususi olarak metafor, benzetme vs yapmıyorum. Ben bir hikâye anlatıyorum, önce okuyanların kurmacaya inanmaları için uğraşıyorum ve tabii okurken de günlük konuşma dilinde duyamayacağımız bir ses yaratmaya çalışıyorum. Her zaman denk gelemeyecekleri bir anlatıcı bulsun okuyucular istiyorum. 



Öykülerde edebiyatımızın çok kıymetli yazarlarına da selam gönderiyorsun. Ahmet Tulgar, Cemil Kavukçu gibi. Edebiyatımıza, -öykücülük türüne özellikle- katma değeri yüksek katkıları olan yazarlarımız. 

Ahmet Tulgar da Cemil Kavukçu da edebiyatlarını çok sevdiğim iki kalem. Hem ahde vefa hem de bir selamı hak eden usta isimler. 



İzmir ve İzmir’in edebiyatımızdaki yerini düşündüğümüzde katkısı çok büyük. Zorba Kitapevi özellikle. Sanırım devrettiniz değil mi, yanlış bilmiyorum. Zorba’yı açarken, güncel ve çağdaş edebiyatımıza bu kadar katkı sağlayacağını düşünmüş müydünüz? 

Zorba Kitabevi’ni devretmedik; ama devretmeyi düşünüyoruz. Zorba Kitabevi ile ilgili güzel sözleriniz için teşekkür ederim. Edebiyat ortamına, okurlara karınca kararınca katkı sunduysa ne mutlu. Devredene kadar faaliyetlerimiz devam edecek, hatta kültür sanat işleriyle uğraşacak biri devralırsa emek koymaya da devam edeceğim.


bottom of page