top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara
  • Yazarın fotoğrafıLitera

Öykü: Hikayeler

"Gökyüzünden aşağıya düşmeseydik keşke"

Emrah Kirişçi


Damla

Çam ağaçlarının iğne yapraklarına tutunmuş irili ufaklı yağmur damlaları... Küçük damla yanındaki büyük damlaya hüzünlü bir sesle "gökyüzünden aşağıya düşmeseydik keşke," dedi. Büyük damla olgunlukla "hava ısınınca ufala ufala buharlaşıp gökyüzüne yükseleceğiz," derken konuşmaya kulak kabartmış kız çocuğunun yüzünde sevinçli bir gülümseme belirdi. Koşa koşa mezarların arasından geçti. Başında yaşlı bir kadının dikildiği mermer mezarın yanına geldi. Buruşmuş parmakların tuttuğu Kur'an'ı Kerim... Kıpırdayan çatlak dudaklar... Buruşmuş işaret parmağına uzanan çocuğun küçük eli... Yaşlı kadın aşağıya doğru baktı. Çocuk heyecanlı "nine nine dedem ölmemiş üzülme."


At

Elele adamla kadın... Duvarda at fotoğrafları... Baş… Burun… Ön ayaklar… Arka ayaklar… Kuyruk… Kadın adama baktı "atı bilmeseydik, tanır mıydık parçalarını?" Adam çapkın bir ses tonuyla "parça bütün, ben sen."



Takip mesafesi

Öğlen güneşinin altında araçlarında pişen şoförler, yolcular… Direksiyon simidinin arkasında nemli göğse yapışmış atlet… Yolcu tarafında terden ıpıslak olmuş gömlek yakası… Şoför koltuğundaki adam bıkkın bir tavırla “Selahattinnnn aç şu camı piştik.” Aşağıya inen cam… Selahattin yola dikkat kesildi. “Murat abi neden yavaşlıyorsun.” Murat terini sildi. “Takip mesafesi… Aniden durmamız gerekirse öndekine çarparız.” Selahattin telaşla telefonunu çıkardı. Murat’ın şaşkın bakışları… “Merve sana taşınmaktan vazgeçtim. Başka zaman konuşuruz.” Murat’ın kızarmış suratı “taşınmayı niye iptal ettin ulan!!! “ Selahattin bilmiş bir tonla “takip mesafesi abi.” Murat ağlamaklı “kızı ikna edene kadar göbeğim çatladı. Sana ne güzel yer bulmuştum. Hem yarın yengen geliyor.” Selahattin’in göz bebeklerinde büyüyerek yaklaşan fırlatılmış bavulun yansıması… Yere düştü. Sağa sola saçılmış kıyafetler… Selahattin kıyafetleri toplarken başını kaldırıp baktı. Evin kapısında Murat arkasında kadın dikiliyordu. “Takip mesafesi Selahattin takip mesafesi. Gazı köklemeyecektin.”


Kaygan taş

Sonbaharın türlü kahverengi tonlarına yapraklarını boyadığı ince, uzun boylu ağaçlar… Yağmurun yalayıp geçtiği toprak, taşlar… Islak yapraklar… Yürüyüş grubu patikanın başında göründü. Yorgun adımlar… Çamura girip çıkan botlar… Hışırtı sesleri… Grubun ortasında yürüyen uzun boylu adam durup tek dizi üzerine çöktü. Mont cebine giren el… Kırmızı kutuyu çıkarırken seslendi. “Melis!” Önündeki kadın yavaşlayıp arkasına döndü. Adam kutuyu açtı. Gri bulutların görüntüsünün yansıdığı tek taş yüzük… “Ömür boyu tutmak istediğim el senin ki benimle evlenir misin?” Çevrelerinden yürüyüp geçenlerin meraklı bakışları üzerlerine çevrildi. Kadın gözünü kırpmadan önüne döndü. Kutunun ağır ağır örtülen kapağı… Birkaç adım atmıştı ki ayağı büyük bir taşın kenarından kaydı. Dengesi kaybetti. Savrulurken elini yakalayan adamın eli… Başını hızla çevirdi. Göz göze gelen kadınla adam… Gelinlik üzerinden kadının beline dolanan kol...



Taşra

Sıralarda ortaokul öğrencileri… Havaya kaldırılmış parmaklar… Heyecanlı yüzler… Sağdan soldan önden arkadan yükselen “öğretmenim, öğretmenim,” sesleri… Masa yanında dikilmiş adam donuk bir ifadeyle gözlerini sınıfta gezdirdi. Orta tarafa doğru “sen” dedi. Sözü hızla kapan kız öğrenci tane tane “taşra kelimesinin sözlük anlamı ‘dışarıya doğru', ‘merkezden uzakta olan’ dır. Bu kelime 14. yüzyıldan itibaren…” diye devam ederken cümleler adamın kulağında uğulduyordu. Göz bebeklerinde beliren dış kapı görüntüsü… Açıldı. Adamla kadın eşikte tartışıyorlardı. Kadın adamı öfkeyle ittirip kapı önüne çıkardı. Göğsüne fırlatılan valiz… Şiddetle çarpılan kapı…


Ödül

Kaldırım kenarlarında çalıların yayıldığı yaban otlarının boy attığı ıssız yol... Yaşlı bir adamla genç bir erkeğin siluetleri yaklaşarak büyüdü. Yaşlı adam dizlerini kırıp mavi bir çiçeğin fotoğrafını çekti. Doğruldu. Ekrandaki fotoğrafa beğenerek bakarken yanındaki genç gözleri cep telefonunda "dede, senin fotoğraflar güzel. Gönder yarışmalara, ödül alırsın. Ünlü bile olursun." Yaşlı adam ikinci bir fotoğraf çekmek için eğilirken "benim ödülüm fotoğrafın kendisi." Telefona bakan gözler yaşlı adamın olduğu tarafa doğru kaydı, tekrar ekrana döndü. Ekran üzerinde hareketsiz baş parmaklar...

+Kanka buluştuğun kızın fotoğraflarını paylaşsana. Merakla bekliyoruz.

-Kız paylaşmamı istemedi.

+Fsgsgs o zaman bana gönder sadece bakayım kankam kimi araklamış.

-Tamam gönderiyorum.

Hızlı hızlı beliren harfler...

-Yok kanka bana kalsın.


Kurukafa

İlkokul öğrencileriyle dolu bir sınıf... Sıra aralarında koşturanlar... Önden arkaya bağıranlar... Yeşil tahta üzerine bastırılan tebeşir ucu... Kız öğrencinin sırtı... Başı üzerinde tebeşir tutan eli... Sağa doğru kaydı. Konuşanlar...Sınıf kapısı açıldı. İçeriye sus pus ürkek bir öğrenci girdi. Sıralara baktı. Yanı boş olan tombik öğrenci el işareti yaparak davet etti. Uğultunun içinden geçerek sıraya oturdu. Tombik "sen yenisin di mi, öğretmenimiz dün söylemişti." Çocuk başını evet anlamında sallarken içeriye takım elbise giymiş iskelet girdi. Sınıfın ortasında durdu. Öğrenciler ayağa kalktı. Hep bir ağızdan "sağol" Kurukafanın hareket eden çenesi... Sınıf "sağol" yeni öğrenci yerinde korkudan dona kalmıştı. Öğrenciler oturdular. İskelet masasına yürürken yeni öğrenci endişeyle "öğretmenin nesi var?" Tombik öğrenci "eyt'li" arka sıradan hece hece kısık kısık fısıldayan kız sesi "üstelik üüüc reeet liii"

bottom of page