top of page
  • YouTube
  • IG
  • twitter
  • Facebook
Ara

Yeni dünyanın Araf’ında: Yaşayanlar ve Diğerleri

Burak Soyer, Afrika edebiyatının öne çıkan yazarlarından Jose Eduardo Agualusa’nın kaleme aldığı Yaşayanlar ve Diğerleri üzerine yazdı: "Agualusa, bir senaryo veya tiyatro tekstinden çıkmış gibi başlayan cümlelerle okuru kurgunun içine dahil ediyor."


Afrika edebiyatının medarı iftiharı Jose Eduardo Agualusa’nın yazdığı Yaşayanlar ve Diğerleri, Mozambik Adası’nda düzenlenen bir edebiyat festivalinde, kendilerinden uzaktaki anakarada meydana gelen "ne idüğü belirsiz" bir fırtına sonucu adada mahsur kalan yazarların yedi gününü anlatırken, insanlığın birden içine düşüverdiği “büyük kapatılma”yı da gözden kaçırmıyor.



Jose Eduardo Agualusa Afrika’nın ön önemli yazarlarından biri olarak kabul ediliyor. 1960 yılında Huamba, Angola’da dünyaya gelen yazar öğrenim hayatını Portekiz’in başkenti Lizbon’da tamamlamış. Portekiz, Angola ve Brezilya arasında bir hayat süren Agualusa yazarlığının yanında gazetecilik de yaparak ülkesinin dış dünyaya açılmasına katkıda bulunuyor. Eserleri şu ana kadar otuzdan fazla dile çevrilen yazar, 2017 yılında Uluslararası Dublin Edebiyat Ödülü’ne, 2014’te İngiliz PEN Ödülü’ne, 2013’te Fernando Namora Ödülü’ne, yine 2013’te FNLIJ Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Ödülü (2013) ve Fernando Namora Ödülü’ne, 2007 yılında Independent Yabancı Kurgu Ödülü’ne layık görülmüş. Bunun yanında da 2016 yılında Uluslararası Man Booker Ödülü finalistleri arasında yer almış. Jose Eduardo Agualusa, Bengi De Sa Matos Paixao’nun çevirisiyle Timaş Yayınları’ndan çıkan son kitabı Yaşayanlar ve Diğerleri’yle karşımızda.


Yaşayanlar ve Diğerleri’nde Agualusa, bizi Mozambik Adası’nda bir edebiyat festivaline davet ediyor. Natüralist bir tablo gibi sunduğu adada Avrupa’nın dört bir yanından gelen kendilerince "seçkin" edebiyatçılar var. Çoğu birbirini tanıyor, birbirilerinin kitaplarından haberdarlar. Ancak onları asıl birleştiren ise kökenlerinin Afrika’da, kendilerinin Avrupa’da olması. Bu konu aralarında sıkça tartışmalara sebep oluyor. Ancak kuvvetle ihtimal hepsi "Kara Kıta çocuğu" olan bu "seçkin" isimler ikamet ettikleri yerlerdeki dünyada "kütükleri" yüzünden hor görüldükleri ya da o dünyaya kabul dahi edilmedikleri için bu tartışmalar sabun köpüğünden öteye gitmeyen "zırvalamalar" dahilinde kalıyor. Bir nevi “edebiyatçı kavgası” da diyebiliriz. Ada güzel, ortam güzel, kadınlar ve erkekler güzel, içkiler, yemekler bedava… Bir “edebiyatçı” daha ne ister?


Tüm yazar çizer tayfa bu ortamın tadını çıkarıp kendi camialarının en sevdiği işi olan “dedikoduyla” vakit öldürürken fısıltı gazetesi tarafından bir haber yayılıyor adaya. Anakarada feci bir fırtınanın koptuğu söylentileri dolaşmaya başlıyor. Bu söylentileri doğrularcasına aniden telefonlar çekmiyor, internet kopuyor, sıcağa karşı en büyük silah olan jeneratörlerin etkisi giderek kayboluyor. Fakat adanın büyüleyici güzelliği ve festivalin rehavetiyle yazarlar bu durumu pek umursamadan normal hayatlarına devam ediyorlar. Kruvasanla kahve içip kendi dünyalarına ait oyunlar oynarlarken ada sakinleri ve gazetecilerle pek de önemli olmayan söyleşi etkinliklerine katılmayı ihmal etmeyip "görevlerinin" hakkını da yerine getiriyorlar.


Zaman bu şekilde akıp giderken etrafta dolaşan haberlerin gerçeklik dozu artıyor ve bu durum yazarlarda yavaştan kuşkulanmaya sebep oluyor. "Dışarıda" ne olup bittiğine dair kimsenin bir fikrinin olmaması, festivale gelmesi beklenen bazı konukların hâlâ adaya ulaşmamış olması, tüm iletişim kanallarının tıkanıklığının devam etmesi ve nihayetinde anakarada yaşamın sona geldiğine dair söylentilerle birlikte konuklar birden kendilerini "araf"'ta buluveriyor. Sokaklarda onların kitaplarındaki karakterler dolaşmaya başlıyor. Geçmiş, şimdiki zamanla iç içe geçiyor. Yaşamla ölüm hemhal olurken yazarlar için bu durum bir kabus olacağı yerde sadece iki günde bir rutin halini alıyor.

“Her şey böyle başladı: Gece, şimşeğin muazzam ışığıyla parçalara ayrıldı ve ada kendini dünyadan kopardı. Bir dönem bitti, diğeri başladı. O anda hiç kimse bunun farkına varmadı,”

diye başlıyor Jose Eduardo Agualusa’nın kitabı. Bu girizgâh aslında hem Yaşayanlar ve Diğerleri’nin hem de gerçek hayatta insanlığın çok yakın bir süre önce içine düştüğü durumun bir özeti aslında. Agualusa bu başlangıçla artık dünyada gerçek anlamda her şeyin ihtimal dahilinde olduğuna vurgu yaparken insanın "alışmak" filline olan "alışkanlığını", yazarların adadaki gündelik hayatlarında milim bozulmayan istifleri ve onların bu "doğal yaşamlarına" uygun diyalogları üzerinden anlatıyor.


Yazıyı bitirirken son paragrafı Agualusa’nın anlatım biçimine ayırmadan geçmeyelim: Yaşayanlar ve Diğerleri’nde yazar çoğunlukla geniş zaman kipini kullanmış. Bir senaryo veya tiyatro tekstinden çıkmış gibi başlayan cümlelerle okuru kurgunun içine dahil eden Agualusa, bu yazım biçimiyle zaten pastoral ve natürel bir ortamda geçen kitabına ayrıca bir görsel destekte bulunmuş ve böylece kafada kolaylıkla canlanan mekanlar ve karakterler yaratarak metnin "sigortasını" sağlama almış.


YAŞAYANLAR VE DİĞERLERİ

Jose Eduardo Agualusa

Çeviren: Bengi Kıraçoğlu Paixao

Timaş Yayınları, 2022

272 s.

bottom of page